Deneme,  Edebiyat

Yaşarken ve Ölürken

Selim İleri’den kutsal bir manifesto:
YAŞARKEN VE ÖLÜRKEN

Bir taşra kasabası.
Kapalı kadın yüzleri, ikiyüzlü ahlâk, okulda bakım değil şiddet gören, sınıflarda titreşen çocuklar… Baskı rejimi gibi bir kasaba yönetimi. Vicdanın hiç uğramadığı yer.

Ben o kabus gibi yere güzeller güzeli İzmirli sevgilimi bıraktığım bir taşra metropolünden gelmiştim. Şaşkındım. Hocaların “büyük ressam adayı” Ahmet Özbek o kasabada çile dolduracaktı. Orada dört yıl kaldım orada “Hep ağlayan Sevgili Türkiye’yi gördüm”* Sanat hülyalarımı bir yana bıraktım, devrimci ülkülerimi, idealist öğretmenliğimi o her tür duygusal işkenceye duyarsız bir kasabaya gömecektim belki de… Gençtim, ama dört yıllık kabus her şeyi alıp götürüyordu sanki hayatımdan.
______
Son gece gizli gizli ağladım ve şu notu bıraktım öğrencilerim için: “Burada gerçekleştiremediklerim için çok üzgünüm Hoşça kalın alınyazınız değişsin dilerim.”
_______
Ancak orada mücadele ettim, direndim, epey şeyi de değiştirebildim. O acıyla resim yaptım; hatta İzmir’de bir resim sergisi bile açtım…
….

Ancak öncesi var:

İzmir’den aldığım “Yaşarken ve Ölürken” kitabı tüm dünyamı darmadağın etti. Kitapta bir anlatıcı, Akademi mezunu, Ressam Turan’ın tam benim yaşadığım kasaba örneği bir lisede Resim öğretmeni olduğunu yazıyordu. Tam bendim onu yaşayan; Turan bir gece yarısı anılarını yazara bırakarak “Şimdi gideceğim taşrada yaşam bana hep sonsuz asık yüzüyle gözyaşı döktürecek” diyerek ayrılacaktı. Bana gelirsek orada o kasabanın, o geri kalmışlığın, onca acı çeken çocuğun kaderi için otuz yılı aşkın bir süredir gözyaşı döküyorum. Yıllarca bu kitabın ve benzerliğin etkisi altında kaldım. “Yurt coğrafyası ve estetik çelişkisi…” Bir de sonsuz sevgisizlik; dün akşama kadar o etki içinde kapanmış yaralarımla yaşıyordum. Şimdi baktım ki o yara yeniden kanamaya başladı. Ne söylemek istediğimi anladınız. Ruhumun acılarını toplumsal bilinçle anlayan, sık sık beni sayıklamalara yönelten bir insan çekilmişti, hayattan, dünyadan, yanımızdan.

Bana sadece Halit Ziya’dan şu sözler kaldı:

“Hiç ayrılmayalım, hep beraber olalım: Yaşarken ve Ölürken..”

Sahi beni anlıyor musunuz, bir duyarlı yazardan çok fazla şeyi, yani anılarımın resmini, şiirini, müziğini kaybettim ben. Matemim uzun sürecek, çünkü kendi yaşamımın matemi de bir hikâyeye karıştı..

Bir yazardan çok fazlasını kaybettim ben: Duygularımı, ülkülerimi bilmeden hisseden bir insanı…

Yaşamın şiirini arıyordun Selim İleri: Toprağın şiirle donatılsın dilerim.

AHMET ÖZBEK

Dipnot:
*Selim İleri / “Bir Akşam Alacası’nda Gördüklerim”

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir