
Yapay Zekâ ile İnsanlığın Kesişme Noktası
İnsanlık, teknolojik gelişimi hızlandırırken farkında olmadan kendi geleceğini yok mu ediyor? Bilimsel ve teknolojik yenilikler, insanlığa hizmet ettiği ve yaşam kalitemizi artırdığı sürece kıymetlidir. Yoksa, tersi bir durumun sonuçlarını düşünemiyorum…
Peki, dünyamızda yaşanmakta olan gelişmeler bu beklentiyle ne kadar paralellik göstermektedir? Ya da evirileceği son noktanın kestirilebilmesi mümkün müdür?
Merak, insanoğlunun doğasında olmazsa olmaz bir gerçekliktir. Sahip olduğumuz ve hayatımızı kolaylaştıran tüm teknolojik araçlar, hayal gücü ve merakın eseridir. (Kedileri bu çalışmanın dışında tutuyorum.) Üstelik, bu gelişmeler yüzyıllardır süre gelmekte olan emek ve çabanın sonucudur.
Ama bir soru: İnsanlık ve zekâ bu dünyada var olmak için çarpışan iki zıt kutup olabilir mi? Mesela; merhamet ve faydacılık, ya da hissiyat veya somut gerçeklik gibi…
Teknolojik gelişmelerden bazen sizlerin de korktuğu oluyor mu? Mesela, akıllı makineler, yapay zekâ programları, androidler ve evlerimize kadar girmeye başlayan robotlar.
Kapitalizm, insanlardan insanlığını alırken, tüketime dayalı lüks ve konforlu alanlar sunmayı vaat ediyor. “Sen yorulma biz yapalım. Sen düşünme, biz senin yerine düşünelim. Sen sevme; bizler senin yerine sevmeyi soğuk ve hissiyatsız bir duygu bütünlüğünde karşıya verelim.”
Yaşadığımız şehirlerin, kasabaların, mahallelerin, sokakların, evlerin ve hatta odaların her geçen gün biraz daha daraldığını hissediyor musunuz?
Otomatiğe bağlanmış paket yaşam formları, isteksiz ve ruhsuz çalışma ortamları. Kalabalık içinde yalnızlaşan bedenler ve ruhlar… Sevgiye, merhametle bakan gözler ararken, fiziksel görünümüne yapılan dokunuşlarla fark yaratmaya çalışan ve birbirine benzeyen katalog insan modelleri…
Ve biz, yapay zekâya insani duygular kazandırmaya çalışırken, ironik bir şekilde insanlığımızı kaybediyoruz: bireysel ayakta kalmak için önerilen meditasyonlar, kişisel gelişim tüyoları, tarotlar ve diğerleri…
Ne güzeldi insanı insan diye sevdiğimiz o günler. Korkusuz, kaprissiz, sömürüsüz yaşamlarımızdaki; şefkat, bağışlama, paylaşılan sevinçler ve hüzünler…
Şimdi ise çekiliyoruz kabuklarımıza; bir midyenin yalnızlığında. Elimizde nano teknoloji, cebimizde sanal paralar, sırtımızda sentetik giysiler…
Ve özlenen bir şey var: Hayal edilen terk edilmiş bir sahil kasabasındaki tek kişilik huzur. Maviye boyanmış boş boş sallanan bir sandal, bir tenin doğal sıcaklığı ve kömür ateşinde pişen bir acı kahve ve sarma tütün.
Kahrolsun bazı şeyler…
Kadir Veral

