Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Toplum

Uçuş Uçuş

Uzunca zaman oldu yazmayalı. Yazmadıklarım buraya sadece. Yüreğimde yazılı ve beynimde uçuş uçuş kelimeler. “Uçuş uçuş” dediğim zaman rengârenk ruh, sevinçten pır pır eden kalp, heyecandan titreyen eller gelir aklıma. Ülke zor günlerden geçiyorken, kişisel “uçuş uçuş” mümkün mü? Bilmiyorum.

Annem. Türkiye şartlarında yaşamış, hayatı boyunca geçim derdi çekmiş, istediğini yiyememiş, giyememiş, 42 yaşında dul kalmış, çalışmak, üretmek ve çocuklarına bakmak zorunda kalan; gençlik yılları “ah” ile “vah” ile geçmiş 82 yıllık bir ömür. Ona bakarken çok gerilere gidiyorum. 35-40 yıl öncesine. Gülümser geçerdi, kahkaha attığını hiç görmedim. Rahmetli babam şaka yapardı neşelensin diye, neşelenmez, hep ciddiydi. Gelecekten hep endişeli; “Su akar, yolunu bulur,” demedi hiçbir zaman. Şimdi Parkinson. Bazen aklı da bulanıyor, çocukça mimikleri var. Gençlik yıllarındaki gibi ketum değil, daha rahat ve biraz da uçuş uçuş. Yaşlandıkça daha özgürleşiyor insan.

Ben. Hayat hikâyemi anlatmayacağım elbette. Fakat Türkiye şartlarında görüp görebileceğim tüm zorlukları yaşadım. Uğradığım haksızlıklar, en sevdiklerimden duyduğum hakaretler, hayal kırıklıkları, yanılgılarımı kendime sancılı itiraflarım… Yıllarca çalıştım rahat bir emeklilik sürmek için. Hamdolsun, 14.469 TL maaşla muazzam bir emeklilik sürüyorum! Bir elim yağda, öteki balda! Neyse, bu konuyu gri geçeyim.

Yaşamın tamamına baktığımda, değiştiremediğim konuların, olayların beni üzmesine izin vermiyorum. Ülkenin ekonomik durumunu, siyasi gidişatını değiştiremiyorum. 53 yaşındayım. Aklım erdi ereli “yüksek enflasyon”, “din elden gidiyor”, “ezan susmayacak”, “bayrak inmeyecek”, “kemerleri sıkın”, “dişinizi sıkın” gibi söylemler süre geldi. Partiler başkaydı, liderleri başkaydı ama mutlak sonuçlar hep aynı oldu. Çok büyük bir çark var. Halk olarak ne yapsak olmuyor, çark hepimizi biçiyor.

“Sen ne anlatıyorsun kızım?” diyebilirsiniz. Bir şeyler anlatmaya çabalıyorum da, daha çok kendimi anlamaya çalışıyorum. “Kendini anlayacaksan git ağlayarak günlüğüne yaz,” demeyin. Buraya yazacağım ki anlaşılmamda katkı sağlansın. Duygularım karman çorman çünkü.

Ramazan ayı. Fırının önünde pide kuyruğundayım. Solumda, fırın kapısına dikilmiş 7-8 yaşlarında dilenen bir kız çocuğu. Kuyruğun kıvrılan tarafında, sağımda babasının elinden tutan ve hoplayıp zıplayıp şımaran, aynı yaşlarda başka bir kız çocuğu. Ben ortada; iki tarafımda bambaşka iki dünya. Akşam ailemle yemek masasında neşeyle yemeğimizi yerken, dışarıdan gelen “Lütfen bir tabak yemek verin,” sesiyle boğazıma dizilen dış dünya.

Anneme bakıyorum. “Hayatta şartlara pek takılma, içsel mutluluğuna önem ver, hayat kısa; sağlığın yerinde olduğu sürece üzülme hiçbir şeye. Su akar, yolunu bulur,” diyorum.

Kendi yaşanmışlıklarıma bakıyorum. “Sen kendin hayatta tozu dumanı yutmadın, tozu dumana kattın. Cesur olmayı insanlara öğretecek değilsin. Hak ettin, bu günleri yaşamana bak,” diyorum.

Kocaman kocaman dileklerle, coşkulu umutlarla sandığa gidiyorum. Tek kozum var elimde: oy kullanmak. Seçimlerin sandıkta kazanıldığına olan inancımı yitirmiş bulunmaktayım. Masa başında kazanıp kaybediyor bu siyasetçiler. Benim gibi milyonlarca kişi de figüranlık yapıyoruz. Daha önce “mış gibi” diye bir yazı yazmıştım. Hep yapılıyor o mış gibi. Demokratik seçim varmış gibi işte. Eee, ben bu durumu da değiştiremiyorum. Beni aşıyor çünkü.

Beynimde uçuş uçuş olan duygular sarmalı bunlar. Hani türküde diyor ya: “Bir yanımız yaprak döker, bir yanımız bahar bahçe.” Ruh sağlığım için yaprak döken kısma bakmıyorum. Çareyi bahar bahçede buluyorum. Bencilce gelebilir. Ruh sağlığı için biraz bencil olmakta fayda görüyorum. Annemin Parkinson olmasının nedenlerini biliyorum çünkü. Değiştiremediğimiz hiçbir şey için cırcır böceği gibi içsel çatlamanın faydası yok.

Sevgiler.

Türkan Şevke

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir