
Thales’in Anaximandros ile Diyaloğu
T: Sevgili yeğenim, gençliğin gözde filozofu, sen ne yaptın Allah aşkına?
A: Ne yaptım, neden böyle bir şaşkınlık içindesin büyük bilge? Ne oldu da şaşkınlık, hayret, öfke dolu bir telaş içindesin?
T: Ben sana felsefe yapmayı pabucumu dama atasın diye öğretmedim ki! Sen bana bilge diyorsun, İyonya’da, hatta tüm Helenler dünyasında beni yedi bilgeden biri saydılar.
A: Haklılar, çok haklılar; geç kalmış bir onur aslında. Dünyamızı gündüzün gözüne karanlığa boğan güneş tutulmasını hesaplayıp öngörmek, kime nasip olabilirdi senden başka?
T: Ama benimle bugün alay ediyor herkes. Güneş tutulmasını öngörmezden önce göğü araştırırken önümdeki çukuru görmeyip içine düştüğüm için benimle nasıl alay ediliyorduysa, bugün de yine aynı şekilde alay konusu yapılıyorum. Dün deniz kenarında düşüncelere dalmış gezerken yanımdan gençler geçti. Bana alaycı alaycı bakıp “suymuş” falan deyip gülüştüler.
A: Gençler onlar, aldırma büyük bilge. Gençler işte… Şarabı fazla kaçırmışlardır. Yetişkinler, gençleri affetmesini bilmeli hep. Hata yapa yapa olgunlaşıyorlar.
T: Elbette, ama bu gençler sarhoş falan değildi. Tersine, bilinçleri o kadar keskindi ki şaşırdım biraz doğrusu. Ama umutlandım da biraz, gençlere bakınca. Benimle alay etseler de, yine de felsefe konuştukları için mutlu oldum.
A: Felsefe mi konuşuyorlardı? Gençler?
T: Evet, hem de senden bahsediyorlardı. Apeiron mu ne diye bir şey uydurmuşsun. Bununla, benim ana madde olarak belirlediğim suyu eleştiriyormuşsun. Doğru mu?
A: Doğru. Evet. Ama ben sana bunu kaç defa anlatmaya çalıştıysam da, sen beni ciddiye alıp dinlemedin bile. Ben de kendime yeni dostlar buldum, sohbet ediyoruz doğa üzerine. Tiyatronun oralarda o kadar çok gençlik grupları var ki. Senin adalet, barış, astronomi, en çok da matematik hakkında söylediklerin üzerine konuşuyorlar.
T: Evet, duydum bunu. Sen de hemen dadanmışsın oralara ve gençlere suyun ana madde olamayacağını anlatıyormuşsun. Tutturmuşsun illa da apeiron diye. Apeiron diye bir şey var mı? Bak şu etrafına bir. Hem nedir bu apeiron Allah aşkına? Sınırsız anlamına geliyormuş. Niteliksiz değilmiş falan filan… Ama belirsizmiş. Bu ne demek? Hem niteliksiz değil denemezmiş, hem de belirsizmiş!
A: Aslını sorarsan “niteliksizdir denemez” demeyecektim. Belirsiz demekle yetinecektim ki ne duyayım! Modernlerin her şeyi altüst eden bir filozofu varmış. Adı Nietzsche miymiş, neymiş. Sen tanrıları öldürdün ama hiç olmazsa bir tanrı bıraktın, Thales. Nietzsche, senden kalan o son bir tanrıyı da öldürmüş. İşte, bu Nietzsche, apeiron için hem belirsiz hem de niteliksiz diyormuş. Bunun için “niteliksiz denemez” demek zorunda kaldım. Ana madde belirsiz olabilir. Ama adı üstünde ana madde. Bu bir nitelik değil mi?
T: Tahmin etmeliydim. Sen sadece bugünün gençlerinin kafasını karıştırmakla kalmamışsın, modernleri bile şaşkına çevirmişsin.
A: Ama önermemin nesi yanlış? Eğer ana madde tüm varolanların ortak kaynağı ise, o zaman ana maddenin tüm varolanların ortak özelliğini taşıması gerekmez mi?
T: Ama sen ortak özellik olarak “belirsizlik” falan diyormuşsun. Tüm varolanların ortak özelliği nasıl belirsiz oluyor? Belirsizlik bir özellik olabilir mi? Sonra sınırsız, sonsuz falan da diyormuşsun. Apeiron deyince kulağa hoş geliyor. Gençlerin senin peşine takılmasının nedeni bu bence.
A: Olur mu! Apeiron, senin belirli, sınırlı madden olan sudan daha tutarlı, daha açıklayıcı, daha mantıklı. Gençlerin ilgisi bundan.
T: Eskiden o kadar çok tanrı vardı ki. Sonra Musalar, Moralar… O kadar çok şey vardı ki. Her şey birbirine karışmıştı. Tam bir belirsizlik vardı. Bir denizcinin belirsizliğe dayanması, kaderini efsanelere, masallara teslim etmesi mümkün müdür? Bu nedenle, yani her şey belirli olsun diye, belirli bir maddeye ana madde olarak işaret ettim. Hem her şeyi canlı kılan nem değil midir?
A: Evet, ama kendisi sınırlı olan belirli bir madde türü, tüm varolanların nasıl ortak kaynağı olabilir? Bir defa kendisi sınırlı.
T: Evet, doğru. Su sınırlı bir madde ama sınırsız sayıda varolana can veren de odur. Her şey sudan geliyor, suya geri dönüyor. Bu nedenle ona ana madde dedim. Bizde buna arkhe deniyor, biliyorsun. İlke, başlangıç gibi anlamlara da geliyor. Su demekle arkheyi belirli yaptım ki belirsizlikten kaynaklanan gizemden, mitostan kurtulalım. Sen, arkhe için apeiron demekle tüm emeklerimi yok ettin, her şeyi yeniden boşa çıkardın, tekrar gizeme boğdun.
A: Bak, büyük bilgemiz. Ben felsefeyi senden öğrendim. Şimdi bu diyeceğimi lütfen ukalalık olarak alma. Biz senin yanında ne de olsa çocuk sayılırız. Apeiron belirsiz ama niteliksiz değil. Çünkü apeironun maddi olmak zorunda olduğunu tüm dünya biliyor. Sonra, tekil özellikler varolanları birbirinden ayırır. Oysa biz hepsine ortak olan ana maddeyi aramıyor muyuz?
T: Elbette…
A: Öyleyse tüm varolanların ortak özelliği ne olabilir? Belirli olan, belirli bir varolandır. Apeiron tüm varolanlara ortak varolandır. Soyutlama sonucu ulaşabileceğimiz bu sonucu iyi kavramak gerekir. Ama aynı zamanda maddi diyorum. Niteliksiz demiyorum. Maddi demekle önermemi gizemci yorumlara karşı koruyorum. Mitosa geri dönmemeliyiz, mitos düşüncemize geri dönmemeli…
T: Bilmiyorum Anaximandros, gerçekten anlamıyorum. Hem ben artık çok yaşlandım, belki bundan bir şey anlamıyorum dediklerinden. Dünya için de boşlukta falan diyormuşsun. Aklıma gelir gelmez başım dönüyor. Bir şey boşlukta nasıl durur?
A: Bak, bu başka bir konu. Açıklaması uzun sürer. Ama senin mıknatısa işaret ederek, “bunun içinde tanrı var” demenden daha çok anlaşılmaz değil.
T: Bak işte, sen de alay etmeye başladın benimle.
A: Olur mu! Alınma lütfen. Mitostan logosa geçişin anlamının, dünyayı sorgulamak, eleştirmek olduğunu sen kendin söylemiyor muydun? Mitosu sen eleştirmedin mi logosa geçebilmek için?
T: Evet, doğru.
A: Öyleyse eleştiriye dayanabilmek gerekir. Yarın benim pabucumu dama atacaklar da azimle hazırlıyor kendisini. Şimdiden kafa tutuyorlar bana, en çok da Anaximenes.
T: Bunlar artık karışık meseleler benim için. Dur, şu İyonya barışı için önerime son şeklini vereyim. Yoksa yiyip duracak insanlar birbirini. Savaşın olduğu yerde ne bilgelik olur ne de bilim; yalnızca kurnazlık ve ölüm, yangın ve yıkım olur en fazla. Neyse, ben gidiyorum genç bilge, hoşça kal gençlerle.
A: Güle güle büyük bilge insan. Kurduğun rasyonalite sonsuza kadar değişerek, gelişerek ilerleyecek. Bak, benim pabucumu dama atacaklar da geliyor aşağıdan. Bakalım bu sefer neyi sorgulayacaklar, neyi eleştirecekler. Hoşça kal büyük bilge…
Kurgulayan: Prof. Dr. Doğan Göçmen
