Deneme,  Güncel - Aktüalite

“Öğretmenim Bir Bakar Mısın?”

“Öğrencinin zihnine girmek isteyen öğretmen, önce öğrencinin gönlüne girmeyi başarmalıdır.”

“Değer veren, halden anlar. Halden anlayanla gönül bağı kurulur. Gönül bağı kurduğunu seversin ve ondan öğrenmeye açık hale gelirsin. İşte öğretmenin gücünün sırrı.”

Yazıma, rahmetli psikolog ve akademisyen Doğan Cüceloğlu’nun “Öğretmenim Bir Bakar mısın?” kitabında yer alan sözleriyle giriş yapmak istedim.

Geçen akşam ilkokul öğretmenimle buluştum. Onu ilk gördüğümde küçücük bir çocuktum. Ona ilk adımlarım çekimser, biraz korkulu ve utangaçtı. İlk defa bir öğretmen gördüğüm için değil tabii. Sevil öğretmenimle ilkokul üçüncü veya dördüncü sınıfta tanıştık. Birinci sınıfta başka bir öğretmenle kötü başlamıştım okul hayatına. Sonra Sevil öğretmen geldi. O zaman gördüm, bildim, sevdim; meğer öğretmen ne güzeldi. Okul, önce öğretmenle sevilirdi. İki sene okudum sanıyorum o öğretmenle. Yoo, adını unutmadım; mıh gibi aklımda. Mıh gibi olması, Atilla İlhan’ın şiirindeki gibi sevdadan değil ne yazık ki.

İlkokulda çok fazla öğretmen değişmiş olması benim için pek iyi olmadı ama Sevil ve Fatma öğretmene rastlamam çok güzeldi. Onlar olmasa okulla ilgili onca güzel anım da olmazdı.

Bu iki güzel öğretmenle karşılaşmadan önce, ilk yıllarımda okuduğum öğretmenin söylediği o sözler yıllar boyu kulaklarımda tekrarlayıp durdu.

“Nereden geldim buraya. Sizin gibi aptallara. Moda’nın en güzel okulundan geldiğim yere bak.”

Bu sesin sahibinin o gün bütün sınıfa doğru yönelttiği bu sözleri söylerken, üzerinde bulunan kıyafetinin modeli, rengi, beyaz gömleğinin üzerindeki siyah puantiyeleri, saçının rengi, şekli, fönü, dudağındaki rujun kırmızısı, yanağındaki allığı ve o canlı, dipdiri ama öfkeli, sevgisiz bakışları o küçük kızın belleğinde kaldı.

Sevil öğretmenimin ise hiçbir kıyafetini hatırlamıyorum ama onun gülüşü, saç rengi ve bizlere asla yükselmemiş yumuşacık ses tonu hep aklımda.

Burada bir parantez açıp söylemek isterim ki, hani bazen kızarız, darılırız eşe, dosta, arkadaşa, “Nasıl unutursun o gün ne giydiğimi; sen beni sevmiyorsun,” deriz ya… Kızmayın boşuna. Aksine, mutlu olun. Önemli olan her zaman duygudur çünkü. O gün size ne hissettirdiği veya hissettirdiğinizdir önemli olan.

İlkokul birinci sınıftaki öğretmenin çocuk yüreğime bıraktığı o duyguyu hiç unutmadım. O duyguyu unutmadığım gibi, ondan sonraki Sevil öğretmenimin ve Fatma öğretmenimin de bana hissettirdiklerini unutamadım.

Beşinci sınıfta başka bir okula geçiş yapmak zorunda kaldığımda, ürkek adımlarla hiç tanımadığım bir sınıfa, yeni bir öğretmene attığım adımı da unutmadım. Ondan sonra her yeni gün, daha sevinçle koşarak gittim o okula ve sınıfa. Sadece bir sene okuduğum Fatma Ilgaz öğretmenim, sene sonunda bütün çocuklardan daha çok ağladığımı görünce yanıma gelip bana sıkıca sarılıp, “Hadi bunlar beş senedir benimle; alıştılar. Ağlamaları doğal. Peki sen niye ağlıyorsun bakayım?” sözünü de hiç unutamadım.

O ana şimdi dönmüş olsam, ona neden ağladığımı anlatırdım. Ama o gün sustum ve ağlamaya devam ettim sadece.

“Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın” şarkısını ne güzel ezberlemiştik onunla. Nasıl güzel söylerdik tüm sınıf coşkuyla. Nasıl gözümüzde canlanırdı kocaman dağlar, masmavi bulutlar, coşkun akan sular, o güzelim kuzular.

Ondan sonra ben hep o şarkıyı söyledim. Ama bilmiyordum ki artık söylerken sadece Fatma Ilgaz öğretmenimi düşünecektim. Yüce dağ Fatma Ilgaz öğretmendi ve Sevil öğretmendi ve onlar gibi olan nice öğretmenler.

Merak edenler için işte küçük Zeynep’in mutlu şarkısı:

Ilgaz Anadolu’nun
Sen yüce bir dağısın
Baharda yeryüzünde,
O cennetin bağısın.
Yalçın kayalıkların,
Göklere yükseliyor.
Senin o dumanlı başın,
Bulutları deliyor.
Yükseklerden akıyor,
Ne güzel berrak sular.
Eteklerinde otlar,
Sürülerle kuzular.

Anonim.

Ben öğretmen ne demek, öğretmen nasıl olur bu öğretmenlerden öğrendim. Başka bir öğretmenden ise herkesin öğretmen olmaması gerektiğini öğrendim. Özellikle de ilkokul öğretmeni olmamalı herkes. Kişiler değil meslek değerlidir. Ve o mesleği layığıyla, kalbiyle, ruhuyla, sevgiyle yapan iyi insanlar değerlidir. Onların yeri hep baki kalacak kalbimizde. Sevgili öğretmenlerim, küçücük bir çocukken çıkmasaydınız karşıma belki de bu yazı hiç yazılmaz ya da başka türlü yazılırdı. Siz çıkmasaydınız karşıma, belki bu kadar sevemeyecektim kitabı, defteri, okulu ve öğretmenleri. Siz iyi ki öğretmen olmuşsunuz ve bizleri bulmuşsunuz. Sizi çok seviyorum.

Geçen gün çok mutlu bir akşam geçirdim; kocaman bedenimde küçük bir kız çocuğunun kalbi pıt pıt attı sevinçle. Öğretmenim, tıpkı yıllar evvel olduğu gibi yine çok güzel, sevgi dolu ve sıcacıktınız.

Dün ve bugün için teşekkür ederim. Ömrünüz sağlıkla güzel ve uzun olsun.

Yazımı yine rahmetli çok kıymetli yazarımız Doğan Cüceloğlu’ndan bir alıntı ile sonlandırmak istiyorum:

“Aslında benim için iyi ve kötü öğretmeni belirleyen, derste ne anlattığı değil, bana kendimi nasıl hissettirdiğiydi.”

Tüm kıymetli öğretmenlere sevgiyle, saygıyla

Ve sizleri yetiştirenlere minnetle.

Öğretmenler Gününüz Kutlu Olsun!

Zeynep Kasap

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir