Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Toplum

Nereden Gidilir İnsana

(Çanakkale’de yangın sonrası… Ali Erkan Güneri’yi de anımsayarak)

İnsanı düşünmeye, düş kurmaya, soru sormaya ayartıyor. Örneğin kitaplara bulaştırıyor insanı… Şiirlere, öykülere, romanlara, denemelere… Düpedüz suça teşvik. Düşünsenize bir tablonun karşısında hissediyorsunuz kendinizi, bir tiyatroda, bir sinemada ya da.

Yetmiyor, birkaç yıldız ötede bir düşte konaklıyormuşsunuz hissi uyandırıyor insanda. Duruşu, tavrı etkiliyor farkına varmadan. Böyle başlıyor uzaklara ayartılmanız. Gidilmemiş yerleri çekiyor canınız. Bilinenin ötesini, görülenin diğer yüzünü… Yeni gerçeklikler cemreler halinde düşüyor duyarlıklarınıza. Havanın, suyun, toprağın şiirsel tadı; şarabi renklerle birlikte. Asi ve aksi taraflarınızla göz gözesiniz, bakıyorsunuz ki.

Nereye gitse sırtında yarın güzel olacaklarla dönüyor diye düşündürüyor sizi, güneş yüzüyle her karşılaştığınızda. Gülüşlerini araladığında ya da size doğru… Başka türlü bir dünyaya doğru sefere çıkacakmış hali kuşatıyor sizi. Devrim yapamazsınız biliyorsunuz ama devrim olasınız geliyor. Fena halde bir aşkıya türüyor içinizde. Sol başınıza kalsanız da yine de kötü hissetmiyorsunuz kendinizi.

Düşlerinin gölgesi çiçek halinde yansıyor dünyaya doğru, her nasıl oluyorsa. Her renkten çiçek… Bin bir renkten. Dağların, suların, göklerin nakışı bin birinde de ayrı ayrı. Bu çiçekleri kim yetiştiriyor diye soramıyorsunuz; çünkü mavi gözleri “ben, ben” diyecek oluyor daha siz ağzınızı açar açmaz. Sözcükler yarış halinde, anlamdan anlama koşarak şiirsi bir tat bırakıyor göksel bir sesle kulaklarınızda. Bir masal diyarının şavkı…

Lirik bir gerçekçiylesiniz… Tutarlı bir düşçüyle… Bir adımda mümkün hayatlardasınız işte, mümkün insan ilişkileri içinde. O, herkesten biri diye düşünüyorsunuz, hem böyle ama aynı zamanda herkesten farklı biri diye. Tuhaf bir senfoni, topraktaki derinlik, gökteki sonsuzluk…

Dolmaya ve olmaya başladığınızı hissediyorsunuz yavaş yavaş onunlaysanız. Konuğuysanız sözlerinin… Gözlerinin konuğuysanız. İnsan olmaya kendinizden başlamanız gerektiğini aklınıza getiriyorsunuz birden bire. Normal bir şey değil, sıradan bir şey değil. Karşınızda kalbinizden beyninize kadar kendinizi tarayacağınız, fizik ve kimyanıza biçim vereceğiniz bir ayna bulmuşsunuz sanki. Neredeyse masallardan sarkmışçasına bir durum.

Yeryüzü nasıl da aydınlık, nasıl da yaşanası değil mi? Ama öyle olsun. Savaşlar yasaklansın, yoksulluk kaldırılsın, silahlar dünyanın dışında bir yere gömülsün. Kimse ölmesin aşktan ölene kadar.

İnsandan insana taşınıyorsunuz kaşla göz arası, onunlayken. Arkadaşlıklara, dostluklara… İçinizde ormanlar, ırmaklar, dağlar, ovalar. Her rengi özlemlerinizin… Düş uçumu ulaşabiliyorsunuz kurulmamış dünyalara, yaşanmamış aşklara… Aysı, yıldızsı, güneşsi duygular dolduruyor yüzünüzü. Kıyısında bulut oluveriyorsunuz dünyanın. Yerin çekimi alıp götürüyor sizi bir yerlere… Yaprak halindesiniz.

Kentler yaralarını sizde iyileştiriyor güneş karşı yamaçlara düşünce. Yağmalanma korkusu geçiren kıyılar sizde dindiriyor kendini. Gökyüzü mendil sallıyor. Gülüşleriniz aysı, yıldızsı bu defa da… Değişmiş rengi gecelerin. Bin Bir Gece’ye yolculuk gibi yaşadıklarınız. Geçmişle gelecek arasında bir salıncaktasınız, dünyayı savunmak için dünyaya karşı olmaktan gelip oturmuşsunuz oraya. Fonda “yaslı gittim şen geldim” şarkılar. Mavi, sarı ve turuncuya kaçan som mevsim rengi.

O “kimsem” dedikleriniz; ağaçlar, kurtlar, kuşlar, börtü böcek yok mu? Yanmıyor bir daha. Çekip almışsınız onları yangınların içinden. Sularla, dağlarla, ovalarla koyun koyunasınız. Kulağınızda en güzelleri kardeşlik türkülerinin. Şarkılar diz boyu… Korkusu geçmiş derelerin… Bir yaşam büyüyor yeniden… Sizin de avuçlarınızda güneşe çıkmış bir yaşam…

Ama gerçeğin katı sınırları çıkıyor karşınıza birden bire. Her şey bozguna uğruyor. Sırtınızda yangınlarla dolaşıyorsunuz yeryüzünü. Peki neden? Bir acı daha soymanın tam sırası. Kalbinizi açık tutun ama ne olur çok dikkat edin, kötülük girmesin…

Kitabın neresinde kalmıştınız? Çizin altını şu satırların: Ağaçlar, kuşlar, börtü böcek… İnsan emeği, göz nuru, her şey; her şey tehlikede. Edebiyatımızın Mavi Delikanlısı, yetmiş beş yaş ne ki? Yolun yarısı… Ne olur sen de iyi koru kendini.

Şu sorunun altını herkes çizsin, sen de çiz Ali Erkan ağabey: İnsan neresi? Sahi, nereden gidilir insana?

Hayrettin Geçkin – Ağustos 2025

Ali Erkan Güneri

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir