Deneme,  Din,  Siyaset,  Toplum

Kuleler Yıkılırken: İnanç, İhmal ve Gerçekler

William Golding’in “Kule” Romanı ve Yıkılan Minareler

William Golding’in Kule adlı kısa romanını, birkaç ay önce kütüphane raflarında tesadüfen görüp alıp okumuştum. Yazarı hemen herkes gibi efsanevi Sineklerin Tanrısı romanından tanıyordum. Ancak, tek bir eserle ünlenen böylesi efsane yazarların az bilinen kitaplarının gizli hazineler olduğunu bir kitap kurdu olarak biliyordum.

Depremle birlikte yıkılan minareleri görünce, bu roman aklıma geldi. Çünkü Kule, bir kilisenin çan kulesi ile ilgili. Romanda, bir kilisenin papazı, kiliseye yeni ve devasa bir çan kulesi yapmaya karar veriyor. İnşaat ustası ve cemaat ne kadar uyarsa da papazın kulesine dair mistik-metafizik inancı öylesine sağlam ki, kulenin yıkılmayacağına inanıyor. Okurken, bu inanç size de bulaşır gibi oluyor ama yine de kulenin yıkılacağını biliyorsunuz.

Bu olay, Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi romanını hatırlatıyor. Orada da herkes cinayetin işleneceğini biliyor; bir tek kurban bilmiyor. Kulede de herkes yapının çökeceğini görüyor ama papaz inatla gerçeği reddediyor.

Aynı şekilde, ülkemizde de gerçekler görmezden geliniyor. Daha Şubat 2020’de imar affının tehlikelerini yazmıştım (Tuzlu Su: İmar Affı). Deprem olmadan önce bile, bu aflar insan hayatına mal oldu. Ve daha depremin yıkıntıları kalkmadan, yeni felaketlerin yolu döşenmeye devam ediliyor. Oysa ülkemiz bir deprem bölgesi ve en son yapılması gereken şey imar affı.

Deprem ve Diyanet

Bu “ben zaten demiştim” girizgahından sonra, asıl konuya geleyim. Bu depremde Diyanet’i ve tarikatları pek göremedik. Oysa Diyanet, hemen her konuda söz söyler ve en çok da “ölüyü kim yıkayacak?” meselesiyle gündeme gelir. Diyanet’in 178 bin personeli var. Ülkenin her yerinde camiler, bodrum katlarında mescitler var. Ama depremde, ölüler battaniyelere sarılarak topluca gömüldü. Diyanet’in bölgeye gönderdiği şey ise sadece seyyar mescitler oldu.

Peki, Diyanet’in sadece camileri mi var? Hayır. Cami altında sayısız dükkanı ve sosyal tesisleri var. Mesela Ankara’daki Kocatepe Camii altındaki AVM. Orada sadece bir alışveriş merkezi değil, konferans salonları, matbaalar, nikah ve kına salonları da vardı. Peki, Diyanet bütçesinden aldığı devasa kaynakla bu tesisleri depremzedelere açtı mı? Hayır.

Tarikatlar ve Suskunluk

Gelelim tarikatlara… Afrika’da su kuyusu açan tarikatlar, deprem bölgesinde çadır kent kurmuyor. Ama bu bahaneyle yeniden para toplamaktan geri durmuyorlar. Oysa benim bildiğim kadaryla, Süleymancıların bile depremzedeleri misafir edebilecek kadar yurdu var. 2003’te Isparta’da sadece bir ilçede yurtları yoktu, 2010’da Kırıkkale genelinde 13 yurtları vardı. Bugün Alevi dernekleri cemevlerini, Hristiyanlar kiliselerini açtı. Ama hangi tarikat yurtlarını depremzedelere açtı?

Felaketlerde “Şehit” Söylemi ve Gerçekler

Yıllardır “şehit” edebiyatı yapılıyor ama ünlü politikacıların ve tarikat liderlerinin çocukları askere gitmiyor. Askere gitseler bile çatışma bölgelerinden uzak, görece rahat görevlerde bulunuyorlar. Şemdi son 10-15 yıldır, felaketlerde ölenlere de “şehit” diyorlar. Ama gerçekte Osmaniye’ye bile gidemiyorlar!

Senin şehirlerin yıkılıyor, insanlar enkaz altında kalıyor, yakınlarını kaybediyor. Bunca acıya rağmen, hala insanlardan sabır ve sessizlik bekliyorsan yanılıyorsun. Bu insanlar haklı olarak öfkelenecek ve sormaya devam edecek: “Neden daha önce önlem almadınız?”

Dinin Kulesi de Yıkılıyor

Son olarak, yazının ilham kaynağı olan Kule romanına geri dönelim. Romanda cemaat, kulenin yıkılacağını fark ettikçe kiliseyi terk ediyor. 12 Eylül rejiminin zorunlu din dersleri ve Alevi köylerine diktiği camiler ile inşa ettiği din kulesi de göz göre göre yıkılıyor.

Bugün depremin 9. günü. Halen çadır ihtiyacı var. Çünkü bu kule, temelinden çatırdı.

 

Felsefe Öğretmeni-Yazar

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir