
İnsan Zincire Vurulmuştur
İnsanlık, özgür doğmasına rağmen hayat yolculuğunda görünmez zincirlerle bağlanır. Bu zincirler, yalnızca fiziksel değil; düşüncelerimize, duygularımıza ve toplumsal yapımıza sinmiş sınırlamalardır. Jean-Jacques Rousseau’nun ifade ettiği gibi, “İnsan özgür doğar, ama her yerde zincire vurulmuştur.” Peki bu zincirler nelerdir ve nasıl kırılabilir?
Zincirler bazen toplumun bizden bekledikleri, bazen içselleştirdiğimiz korkular, bazen de başkalarının dayattığı kurallardır. Örneğin, toplumun bir bireyden “başarılı” olması için çizdiği yollar birer zincir değil midir? Eğitim, iş ve hayat standartları tek bir kalıba sığdırıldığında, farklı düşünceler ya da özgün hayaller bu sistemin sınırları dışında kalır. İnsan, bu çerçevenin dışına çıkmak istediğinde kendini zincirlerin varlığını daha derinden hisseder.
Kimi zaman zincirler korkularla örülüdür. Yenilmek, dışlanmak ya da başarısız olmak gibi korkular, insanın potansiyelini gerçekleştirmesini engeller. Oysa korkular yalnızca zihinde büyüyen zincirlerdir. Cesaret, bu zincirleri kırma anahtarıdır.
Bazen de zincirler, bireyin kendi kendisine koyduğu sınırlarla güçlenir. “Ben bunu yapamam, ben yeterince iyi değilim” diyen ses, insanın en büyük engelidir. Bu sesi susturmak, zincirlerden kurtulmanın ilk adımıdır. İnsan, kendi değerini fark edip içsel bir özgürlük arayışına girdiğinde zincirler hafiflemeye başlar.
Ancak bu zincirlerin hepsi kötü değildir. Bizi bir arada tutan kurallar, toplumsal etik anlayışı ya da sorumluluklar da zincirlere benzer. Bu tür bağlar, özgürlüğü kısıtlamaz; aksine bir düzen sağlar. Fakat bu bağlar sağlıksız hale geldiğinde, bireysel özgürlük ve yaratıcılık yok olabilir.
İnsan zincirlerini fark etmekle, onlara teslim olmak ya da özgürleşmek arasında bir tercih yapar. Özgürleşmek yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda zihinsel ve ruhsal bir süreçtir. Çünkü asıl özgürlük, zincirlerin olmadığını fark edebilmektir.
Eğer zincire vurulmuş bir yaşamdan bahsediyorsak, çözüm zincirleri yadsımakta değil, onların ötesinde bir varoluş şekli yaratabilmektedir. İnsan, kendine çizilen sınırları aşmaya cesaret ettiğinde ve hem bireysel hem de toplumsal özgürlük için adım attığında, özgürlüğün gerçek anlamını kavrayabilir.
Zincirlerden kurtulmak, her bireyin kendi hikâyesidir. Çünkü her birimiz kendi zihin hapishanemizi inşa eder ya da onu yıkma iradesi gösterebiliriz. Bu hikâyenin nasıl biteceği, özgürlüğü ne kadar arzuladığımıza bağlıdır.
SerZer

