Deneme,  Edebiyat,  Kitaplar,  Sanat,  Toplum

Füruzan Olayı: Göç, Kadın, Yoksulluk ve İçeriden Bir Ses

Günün meseleleri olan “göç ve göçmenlik” seyrine Füruzan okuru olarak 47’liler, Berlin’in Nar Çiçeği ve Yeni Konuklar eserleri üzerinden bakmak yahut edebiyatını yapacaksak, “Füruzan(ın) Olayı” nedir?

Memed Fuat, Füruzan’ı “Orhan Kemal’in fabrika kızlarından biri sanki eline kalem alıp roman yazmaya başlamış gibi…” diyerek tanımlar.

Füruzan’ın çocukluğu, Orhan Kemal’in çocuk kahramanlarına fazlasıyla benzer. O, çocukluğu boyunca yoksulluk içerisinde, baba sevgisi başta olmak üzere birçok şeyin yoksunluğunu da yaşamıştır. Parasız Yatılı hikâyesinde “Evine her gece ekmek alıp gelen bir erkeğin yokluğu, sessizlik olup yerleşmişti odalarına.” cümlesi, böylesi içten ve yakıcı bir sahiciliğin resmidir.

Babasını doğduktan çok kısa bir zaman sonra kaybeden Füruzan’ın hemen her hikâyesinde çizilen anne-kız ilişkileri, “Füruzan’ın aileden bildiği tek kişinin ana figürü” olmasından kaynaklanmaktadır.

Eğitim hayatını anne-kız mücadelesi dolayısıyla ilkokuldan ibaret bırakmak zorunda kalan Füruzan, kalem gücünü “gözlemleri”nden, dolayısıyla içeriden okumaktan almıştır.

Edebiyatımızda “Füruzan Olayı” ile anılır: Şemalaşmış klişe toplumcu konulara lirizm kattı; yukarıdan ve çözümleyen biri gibi değil, içeriden gelen ve duygusal tonu yüksek bir dille anlattı.

Füruzan’ın lirik, kimi zaman şiirsel söyleyişe kayan bir dili vardır. Öykülerinde ve romanlarında ağdalı olmayan fakat duygusal yoğunluğu yüksek, yer yer imgeli, bazı eleştirmenlerce savruk olarak nitelenen ve yerleşik dil bilgisi kurallarını zorlayan bir dil…

Parasız Yatılı eseri ile Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan ilk kadın yazardır.

Füruzan’ın hikâyelerini şu tematik başlıklarda toplayabiliriz:

1. Parçalanmış aileler, ana-kız ilişkileri, babasızlık, zengin bir ailenin yoksulluğa düşmesi, burjuva ailenin çözülüşü: Gecenin Öteki Yüzü, Çocuk, Yaz Geldi, Parasız Yatılı hikâyeleri bunlardandır.
Bu hikâyelerinde hayatın yükünü tek başına yüklenen, çocuklarını kendi başlarına yetiştirmeye çalışan ve bu esnada güçlüklerle karşılaşan kadınlar da vardır. Anneyle küçük kız, hayatın karmaşasında, acımasızlığında bir başına kalırlar. Ailede sürekli bir “baba eksikliği” hissedilir.

2. Mutsuz evlilikler, yanlış kararlar, kötü yola düşen kızlar ve cinsellik: Benim Sinemalarım, Kış Gelmeden, Kuşatma gibi hikâyeleri bunlardandır.
Bu hikâyelerinde kadının toplumdaki konumu göz önüne serilerek bu konumun iyileştirilmesi karşısındaki engeller ve değer yargıları sorgulanır.

3. Balkan göçmenleri, Almanya gurbetçileri gibi olmak üzere göç ve göç olgusu: Edirne’nin Köprüleri, Temizlik Kolu, Redife’ye Güzelleme, Günübirlik Adada gibi hikâyeleri Füruzan’ın göçmenleri anlattığı hikâyelerdir.

Füruzan’ın öykü tekniğine bakıldığında onun genellikle durumu/ânı betimledikten sonra çeşitli “geriye dönüş” ve “bilinç sunumu” teknikleriyle karşılaşırız.

Öykü ve romanlarında “iç monolog, bilinç akışı, çağrışımlarla geriye dönüş (flashback)” tekniklerini ustaca kullanır.

47’liler: 12 Mart romanıdır.
Romanın başkişisi Emine, üniversitede okurken 1968 dönemi öğrenci hareketlerine katılmış, 12 Mart Muhtırası’nı takiben yapılan tutuklamalar sırasında içeri alınmış ve işkence görmüştür.
Hikâye, karakterin serbest kalmasından sonra geçmişini hatırlaması ve anılarıyla hayatını anlamlandırmaya çalışmasını içerir.
Sorunlu bir idealizme sahip annesi Nüveyre (ilk dönem Cumhuriyetçi kuşağın aşırı aydınlanmacı öğretmenidir) ile birlikte Erzurum’da geçen çocukluğunun ardından İstanbul’a okumaya gelen ve sol eyleme geçen, tutuklanan, işkence gören Emine merkezinde 1968 Kuşağı’nın romanıdır. Emine, annesinin medeniyet idealine, jakobenciliğine karşıdır. (Emine İstanbul’a gelir, solcu olur, Haydar ile tanışır…)
Necatigil’in deyişiyle “Bir yandan bir ailenin tarihçesini sergiliyor, bir yandan da 1968’de üniversite reformu dilekleriyle başlayıp siyasal isteklere dönüşen öğrenci eylemlerini yorumluyor.”

Berlin’in Nar Çiçeği: “Alamancılık” romanına tersten, yani “Alman kadın” olan Frau Elfriede Lemmer üzerinden bakıyoruz… Tanıdığı Türk komşuları üzerinden Alamancılık olgusunu irdeler.
Türkiye’den Almanya’ya kaçak işçi olarak giden Güldane ve Selim Korkmaz ve kızları, Berlin’in Nar Çiçeği Ümmühan’ın karşı komşuları, Frau Elfriede Lemmer ile kurduğu ilişki üzerinden gelişen bir “Alamancılık” romanı…
Romanda, kocası ve oğulları Nazi olan, kendisi de farkında olmadan ırkçı eğilimler gösteren Frau Elfriede’nin, Türk ailesiyle dostluğu sonrasında geçirdiği değişim verilirken; Alamancılık olgusuna bir Alman kadının gözünden bakılması, romanın en özgün yanı olmuştur.

Yeni Konuklar:
Bu kitapta Anadolu’nun en ücra yerlerinden, köy ve kasabalarından çıkıp Almanya’ya “yeni konuklar” olarak giden Türk işçilerin yaşama koşullarını, orada yaşadıkları kültür şokunu, yabancı dil sorunlarını, ekonomik ve sosyal durumlarını dikkatli gözlemleriyle ve incelikli kalemiyle dile getiriyor Füruzan.
Meselelere öncelikle insani açıdan bakan yazar, yeni konukların Almanya’da bir insan olarak yaşadıkları dışlanmışlık durumlarını; çocukların, gençlerin, ailelerin ve çalışan işçilerin arasında mikrofonunu gezdirerek aldığı ses kayıtları içinden yükselen gerçek insan hikâyeleri hâlinde dillendiriyor.

Göçmenlik denince bir de film önerisi de bırakayım: Otobüs

Otobüs, 1974 yılında Tunç Okan tarafından yazılan, uzun yıllar Türkiye’de gösterimi yasak olan bir Türk filmidir. İsveç’e kaçak işçi olarak götürülen, bir otobüs dolusu, köylerinden başka bir şehir görmemiş insanın Stockholm’e vardıktan sonra başlarından geçenleri (şaşkınlık, çaresizlik, imkânsızlık, şoklar) Doğu-Batı ekseninde anlatmaktadır.
Film müziği Zülfü Livaneli tarafından yapılmıştır. Tuncel Kurtiz’in göl kenarındaki sahnesi de erken döneminin oyunculuk seyrini fitilleyecek bir sahnedir bence…

İlgilisine…

Cansu Bozkurt

 

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir