Deneme,  Gündem Arşivi Klasikleri,  Kurgu,  Toplum

Dilerim Siz De Üşütürsünüz Bayım

Hayır, izin falan istemedi. Geldi oturdu yanıma. Ne selamını alabildim ne de kimsin diye sorabildim açıkçası. Konuşacak gücüm, kuvvetim de yoktu ayrıca. İkimiz de tetikte kaldık bir süre. Boş bir yer olsaydı belki kalkardım. Eni sonu kafa dinleyecektim bir iki saat. Kimsenin gelip yanımda ahkam kesmesine katlanacak halde değildim üstelik. Televizyonlardan, gazetelerden, sanal ortamlardan, daha doğrusu her şeyden kaçıp o koruluğa sığınmış, bir banka ilişmiştim o gün. Boş bank var mı diye bakınmadım değil. Ne gezer! Herkes kendini dışarıya atmıştı. Kim bilir belki de onlar da benim gibi ağaç kokularının, kuş seslerinin iyi geleceğini düşündüler yorgun ruhlarına.

Hayretle baktım adama: Saç sakal karışık. Hırpani giysiler içinde yarı deli, yarı derviş. Demez mi bakışlarını yüzüme daldırarak: “Direnmesek ekmeğimiz tehlikede. Tehlikede yarınımız. Ağaçlar, kuşlar; börtü böcek tehlikede.” Dün gece yazmaya çalıştığım ama bitiremediğim şiirden yapraklar düşüyordu sanki birer birer adam konuştukça. Düşten yapraklar toprağa, suya, havaya karışıyordu sanki usul usul.

“Onlar engereklerdir/ onlar çıyanlardır / onlar aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır / tanı bunları / tanı da büyü.” Adam gözbebeklerime yerleşecek gibi söyledi bu dizeleri. Beni Adiloş Bebe’yle karıştırdı sandım ve oralı olmadım. Adam iyiden iyiye yemiş dedim kafayı. Başımı sağa sola çevirip tepkimi ifade etmeyi geçirdim içimden ama durup dururken bela almak olurdu bu. Yapmadım. Yapamadım. Ya adam bana sararsa. Öyle ya!

Bacak bacak üstüne attı. Cebinden tütün tabakasını çıkardı. Bir dal sigara sardı özenle. Bir süre okşadı onu. Yüzünde beliren şefkat parmak uçlarına doğru yürüdü. Parmak uçlarında yumuşattı bir güzel tek dal sigarasını. Ve ardından da tüttürdü. Özgürlüğü çekercesine çekti içine sigarasının dumanını. Dünyayı tütün kokusu aldı. Kaba adam dedim içimden. “Sigara içsem rahatsız eder miyim sizi,” diye sorabilirdi en azından. Kimsede ne nezaket kaldı ne de hoşgörü. Son günlerde herkeste bir acayiplik. Adam bunun açık örneği işte. Görgüsüzün teki.

Dinleyip dinlemeyeceğimi umursamadan: “İnsanları terör örgütü suçlamasıyla hapse atıyorlar. Oysa terörist olan kendileri. Çıkarları yüzünden bozuştukları ortaklarının terörist olduğunu kendileri açıklamadı mı? Beraber yürümediler mi bu yolları? Asıl bunların tutuklanıp birer birer hapse atılması lazım. Bunların her şeyine kayyum atamak lazım asıl. Bunlarda onur, vicdan, utanma arama.” Acı bir kahkaha attı bunları söyler söylemez. Ağzından tükürükler saçıldı sağa sola. Dişlerinin kiri, kanlı gözleri ortaya çıktı. Ürperdim açık söylemek gerekirse. Adam birikmiş öfkesini bana kusacak diye düşündüm bir an. Ben zaten kendime ağır.

“Yeşile düşman bunlar, ağaca, suya… insana…” Adam bunları söylerken nerdeyse ustanın dizelerine uzanıp “onlar ümidin düşmanıdır sevgilim / akarsuyun / meyve çağında ağacın…” diyecek oldum. Hay aksi! Allahtan bu kez salaklığım tutmadı. Başıma gelen bin bir türlü belanın perde perde gözümün önüne inmesinden olmalı. İyi ki de öyle olmuş.

Adamın nerde duracağını, konuşmasını kesip kesmeyeceğini, bana sarıp sarmayacağını kestirmek mümkün değildi artık. Rüzgârı arkasına almış yelkenli gemi gibi ilerliyordu adeta: “Kayyum atanacaksa cumhuriyete kıyanlara, cumhuriyeti halka çok görenlere, ülkeyi karanlık tarikat ilişkilerine peşkeş çekenlere, taciz ve tecavüz yuvası haline gelmiş Kuran Kurslarına atanmalıdır. Kayyum atanacaksa ülkede korku toplumu yaratanlara, hak hukuk adalet diye bir şey bırakmayanlara; uyuşturucularla, çetelerle iş tutan, halka değil bir avuç haramiye çalışan, devletin olanaklarını onlara açanlara, kendi yakınlarının çocuk öldürme makinalarına dönüşmüş özel hastanelerine atanmalıdır. Kayyum atanacaksa bir sürü bakanlığını bütçesiyle har vurup harman savuran, bir siyasi partinin propaganda merkezi gibi çalışan Diyanet İşleri Başkanlığına atanmalıdır. Çıkar çatışması yüzünden ortaklıkları bozulan terör örgütünden öğrendikleri marifetlerle ülkeyi cehenneme çeviren bu utanmazların başına çalmalı kayyumlarını.”

Olacak gibi değildi. Canımı dişime toplayıp kalktım adamın yanından. Duyan eden bunları benim söylediğimi sanabilirdi çünkü. Ondan sonra da gel çık işin içinden. Sana bir iftira atarlar ki bunun böyle olmadığını kanıtlamak için bin derenin suyu yetmez. Düşünsenize ülkede yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğünü var derseniz kimsenin gülemeyeceği espri yapmış olursunuz.

Adamın benim için söylediklerini duymazdan gelerek uzaklaştım yanından: “Dilerim siz de üşütürsünüz bayım! Onlar için ülkeyi tam kalbinden vurmanın zamanı. Başarıp başaramayacaklarını test ediyorlar. Siz de kenara çekiliyorsunuz. Haklısın bayım. Çünkü herkes bildiği kadar yaşar bu hayatı. Bilinci ve vicdanı kadar da katkı yapar nasıl bir gelecek istiyorsa.”

Otuz kırk metre uzakta boş yer vardı Allah’tan. Hemen iliştim oraya. Bıraktığı yer daha sıcacıktı kalkıp giden her kimse. Belki de o da sıkılmıştı adamın dırdırından. Eğer öyleyse bana ne demeli! Ben niye o kadar kaldım orada. Gerçi burada da kurtulmak kolay olmayacak adamdan.

Memur bey. Hayır ben değildim. Ben değildim memur bey! Bakın aradığınız adam gidiyor işte. Bakın konuşa konuşa gidiyor hem de: “Bu ülke bizim, bu topraklar bizim, bu insanlar bizim, ama onlar bizim değil, bizden değil.” diye diye gidiyor. Memurun aldırdığı yoktu dediklerime. Sürüklemeye başladı. “Burası Yeni Ortadoğu, burası Yeni Afganistan, burası Yeni Suriye, Yeni Irak,” diye sürüklüyordu o da beni.

Türkiye’nin bilmem kaç ilinden büyük, en büyük ilçesinin belediyesine kayyum atanması yeni bir karanlık dönemin başlangıcı. Bundan çok etkilendiğim belli. Kan ter içinde uyandım. Henüz ortalık ağarmamıştı. Pencereyi açtım. Gökyüzüyle kucaklaştık. Kasım ayının serinliğiydi odamı dolduran. Rüyama giren adamı düşündüm. “Direnmesek ekmeğimiz tehlikede. Tehlikede yarınımız. Ağaçlar, kuşlar; börtü böcek tehlikede,” sözlerini dolduruyor kulaklarımı hâlâ. Ben de akıllı bir değilim doğrusunu söylemek lazımsa. Adama, bir ağız açmada / bir adım atmada bütün mesele / korkunun boyunu geçeriz kardeşlerim dizeleriyle eşlik ederdim belki de eğer uyanmasaydım, gördüğüm rüya devam etseydi.

Hayrettin Geçkin

Bir yorum

  • HayatiSarnık

    Bop eş başkanından ne beklenir. Türkiye’nin başkanı değil. Yalnız öteki Eşi kim, bir türlü açıklamıyor, ülkede merak edende yokkkk.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir