Deneme,  Biyografi,  Çocuk Gündemi,  Gündem Arşivi Klasikleri,  Tarih

Çanakkale, Dur Yolcu!

Düşman gemileri denizde tepinip duruyordu, çünkü yapacak pek bir şeyleri kalmamıştı. Karada ise hatlar birbirine karışmış durumda. Aralarında 20-30 metrelik bir mesafede iki cephe var:

Savunma cephesinde Türkler,

Saldırı cephesinde ise uzak diyarlardan gelip Türk’ün ırzına, haysiyetine, vatanına, bayrağına gem vurmaya gelen Avustralyalılarla Yeni Zelandalılar, yani Anzaklar ile Hindistan’ın Gurkhaları.

Çarpışma süresince çukurlar, siperler el değiştirip duruyor. Bir karış toprak üstünde kucak kucağa, boğaz boğazadırlar. Farklı diller, farklı mizaçlar küme küme. Tanrı’ya yakarışlar da farklı, havada savrulan küfürler de. Akşam karanlık basınca taarruzlar duruyor, taraflar tutunabildikleri hatlarda mıhlanıp kalıyordu.

5 Mayıs 1915’te İstanbul, onun rütbesini yarbaylıktan albaylığa yükseltti. Mustafa Kemal sadece 19. Tümen Komutanı değil, aynı zamanda Arıburnu ve Ağıldere cephelerinin de kumandanıdır artık.

Dört aydır hummalı bir çalışmayla Arıburnu savaşının içinde savrulup duran Mustafa Kemal, son üç gecedir uykusuzdur. Önce kendi tümeninin kumandasını Şefik Bey’e verirken bir genelge yayınlar:

“Bugüne kadar bana gayret ve fedakârlıklarınızla kazandırdığınız muvaffakiyetleri, yeni aldığım vazifede de, bana olan sevgi ve itimadınızla tamamlayacağınıza inanarak size veda ediyorum.”

İleride, karargâhından ayrılıp Anafartalar cephesine gidişini şu cümlelerle ifade edecektir:

“İlk defa saf hava teneffüs ediyorum. Arıburnu Cephesi ateş hattı ve ona bitişik karargâhlarda, insan cesetlerinin çürümesinden kimyevî mahiyetini kaybetmiş bir hava teneffüs etmekteydik.”

Karargâhtan ayrılırken mahiyetinde övdüğü ve vasıflarına inandığı tümenin kahraman sıhhıye reisi Hüseyin Bey’i de yanına alır. Gece boyunca ilerler, saat 01.30 sularında Çamlıtekke denilen çukurda yeni grubunun karargâhına gelir. Mustafa Kemal’in emrinde en az 5 tümen bulunmaktadır. Arıburnu cephesiyle birlikte fiilen bir orduya kumanda etmektedir. Saat 04.00’e geldiğinde tüm emirler verilmiştir.

9 Ağustos günü, tüm cephelerde taarruzlarla düşman iyice hırpalanır. Düşman yeniktir; ancak Conkbayırı’nda mevcudiyeti devam etmektedir. Artık kumanda kendisindedir. Endişe duysa da daha önce emrinde olmayan cephelere müdahale şansının olmadığı kâbus dolu günler ve geceler geride kalmıştır. Tüm dikkatini buraya çevirir ve derhâl kararını verir. Yarın Conkbayırı’nda taarruza geçecektir. İşte korkunç 10 Ağustos günü, Conkbayırı boğazlaşması gerçekleşir.

Alman Mareşal Sanders, kararını cüretli bulsa da umursamaz. 05.30’da Conkbayırı cephesine hareket eder, 8. Tümen Karargâhı’nı bulur. Etrafında ne kurmayları ne de yaverleri vardır. Cephede harp nizamı diye bir nizam kalmamıştır. Çevrede ceset, kan, barut kokularının birbirine karışmasıyla iğrenç bir hava oluşmuştur. Conkbayırı artık tek tarafın elinde değildir. Karşılıklı taarruzlar dört gündür sürmektedir. Asker yorgun ve bitap düşmüş ama moraller yüksek. O, tekrardan harbe sokacağı bu kahramanlara hiç olmazsa bir sıcak çorba verilemez mi diye düşünce içindedir. Diğer taraftan da ani bir baskınla düşmanı darmadağın etmek kararındadır. Düşman 20-30 adım ötede; süngü takılacak, sonra da şimşek gibi düşmanın üstüne kâbus gibi çöküp imha edilecektir.

Mustafa Kemal, 10 Ağustos gecesinin ardından sabah saatlerinde yaptığı durum özetinde şöyle der:

“Bütün geceyi pek rahatsız ve uykusuz geçirdim. Bir taraftan Anafartalar mıntıkasından gelen raporlar, bir taraftan evvelki gecelerin karışıklıkları içinde kıtasını kaybeden, amirini kaybetmiş kumandanların doğrudan doğruya bana müracaatları, bir dakika bile istirahate imkân bırakmadı.”

Uykusuz geçen gecelerde her rapor için bir karar almak, her müracaat edene cevap verip vazifelendirmek, her mıntıkaya emirler yetiştirmek!

Asker süngü takmış, harp nizamında hazır bekliyor.

“Gecenin karanlık perdesi kalkıyordu. Hücum anı idi. Saatime baktım, dört buçuğa geliyordu. Fırka kumandanı ve beraberinde bulunanlar hep beraber hücum safının önüne geçtik. Gayet hızlı bir teftiş yaptım. Önlerinden geçerek askerlere selam verdim.”

Kısa ve öz son talimatını verir, hücum işareti beklenecektir. Önce kendisi ağır ve sakin adımlarla ileri gider. Düşmana en yakın yere geldiğinde kırbacını başının üzerine kaldırır, başının etrafında bir hale çevirir ve sonra birden kırbacını aşağı indirir. Asker birden demir bir kütle gibi doğrudan düşmanın boğazına saldırır.

Mustafa Kemal, hücum anını şöyle anlatır:

“Bütün askerler, zabitler her şeyi unutmuşlar, bakışlarını, kalplerini verilecek işarete bağlamışlardı. Süngüleri ve bir ayağı ileri uzatılmış olan askerlerimiz ve onların önünde, ellerinde tabancaları, kılıçları zabitlerimiz, kırbacımın aşağı inmesiyle demir bir kütle hâlinde, aslanca bir saldırışla ileri atıldılar.

Bir saniye sonra düşmanın siperleri içinde, gökleri dolduran bir uğultudan başka bir şey duyulmuyordu: Allah! Allah!..

Düşman silah kullanmaya vakit bulamadı. Boğaz boğaza kahramanca bir boğuşma sonunda, birinci hattaki düşman kâmilen imha edildi.”

Dedelerimiz, insan kanıyla beslenmeye alışmış bu kudurmuş doyumsuzlara dur dedi:

Geçemezsiniz çünkü Çanakkale Geçilmez!

Ve…;

“Eğil de kulak ver,
Bu sessiz yığın, bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda;
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.” (Necmettin Halil Onan)

Geri dönmeyi düşünmeyen bir milletin kahraman evlatlarına saygıyla…

Mehmet R. Aşar
30 Temmuz 2025, Antakya

“Vatanın müdafaası için burada, aziz kanlarını döken Türk çocuklarına ebedî minnetler.”
Mustafa Kemal

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir