
Çağdaş Politik Dünyayı Kavrayabilmek İçin
Dünya siyasetinde o kadar ilginç ve ağır şeyler oluyor ki, insan bazen şüpheye kapılıyor ve politika denilen insanlık halini anlamanın ve açıklamanın mümkün olmadığını düşünüyor. Bu durumda, aklımıza çağdaş politikanın mantığını en iyi kurgulamış iki büyük politika filozofu geliyor. Bunlar Carl Schmitt ve Lenin’dir—Lenin’i her zaman Rosa Luxemburg ile birlikte düşünmek gerekir.
Bunlardan ilki olarak önce Carl Schmitt’i ele alalım. Schmitt, dost-düşman paradigması çerçevesinde bugün “real politika” denilen politika yapma tarzının mantığını kurgulamıştır. Bu mantık, politikanın pozitivist muhafazakâr mantığıdır ve bu mantığın sınırı, bugünkü dünyadaki ilişkilerin çerçevesi ile sınırlıdır. Realisttir; fakat eleştirel ya da devrimci değildir.
Real politika çerçevesinde, sürekli değişen dost-düşman ilişkileri bağlamında güç ve iktidar için son derece dinamik, değişken ittifaklar ve karşıtlıklar mantığının nasıl şekillendiğini Schmitt, öncelikle Politik Olanın Kavramı’nda, Thomas Hobbes’un Nietzscheci bir yorumuna dayanarak ortaya koymuştur.
Carl Schmitt ile içte veya dışta dünya siyasetinde neler olduğunu bir güç ve iktidar ilişkisi olarak anlamak, kavramak ve açıklamak pekâlâ mümkündür. Schmittçi yaklaşım, Foucault’ya ve Hannah Arendt’e de temel oluşturan, politikanın salt iktidar sanatı olarak kavranmasının temelidir.
Fakat bir de politikayı özgürlük sanatı olarak kavrayan anlayış vardır. Bu özgürlükçü yaklaşım, Niccolò Machiavelli tarafından temellendirilmiştir. Hobbes da Marx da siyasette bu özgürlükçü geleneği sürdürür. Mustafa Kemal’in 1930’lara kadar ilkesel olarak bu özgürlükçü politika perspektifiyle düşündüğünü ileri sürebiliriz. Özgürlükçü siyasetin mantığı, güç ve iktidar ilişkilerinin mantığını kapsar.
Özgürlükçü siyaset mantığı, Carl Schmitt’in kurguladığı muhafazakâr siyaset kuramından farklı olarak, politikada güç ve iktidar ilişkilerine bakışı güç ve iktidar ilişkilerinin mantığının sınırlarıyla sınırlamaz. Bu bakış çerçevesinde, güç ve iktidar ilişkisi geçicidir. Özgürlükçü politika mantığının nihai hedefinde özgürlük vardır. Buna göre, politik olanın amacı dünyada özgürlüğü inşa etmektir.
Çağdaş özgürlükçü politika mantığı, Lenin (ve Rosa Luxemburg) tarafından temellendirilmiştir. Bu nedenle, bugünkü dünyayı tüm dinamikleriyle kavramak, Leninsiz ve Rosasız mümkün değildir. Schmitt, siyasi olanın kavramını doğrudan Lenin’in ve Rosa’nın karşıtı olarak kurgulamıştır.
Politik veya siyasal olanın kavramını yalnızca yansıyan güç ve iktidar ilişkileri olarak değil, aynı zamanda sürecin kendi dinamiğinin, aktörlerin iradesine rağmen, özgürlüğe nasıl ittiğini kavramak isteniyorsa, dünya politikasını Lenin ve Rosa Luxemburg ile düşünmek zorunludur.
Prof. Dr. Doğan Göçmen

