Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Gündem Arşivi Klasikleri,  Tarih

Bir Etkinliğin Ardından

Cumhuriyeti halkına çok gören iktidarları düşündüm dönüş yolunda. Dönüş yolunda, Kurtuluş Savaşı’nı kazanmış, kul olmaktan kurtulup insanı onurlu kılan cumhuriyetle tanışmış bir halkın, içine düşürüldüğü geriliği nasıl kabullendiğini, bundan hâlâ neden bir çıkış yolu bulamadığını da düşündüm. Tarihçi Şerife Öztürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’in kuruluşunu şimdiye kadar görmediğim, okumadığım ve duymadığım biçimde anlatmasının ruhumu saran, duyarlıklarımı kuşatan büyüsüyle düşündüm. Cumhuriyetin kazanımlarının halk tarafından içselleştirilmesine izin verilmeyişi, her fırsatta dinci ve ırkçı gericiliğin pompalanması sonucu insanımızın, doğamızın ve ülkemizin ne hale geldiğini düşünürken yol bitti.

Dilimde Neyzen Tevfik’in şu dizeleri dolaşırken buldum kendimi araçtan inerken:

“Ekmek herkese yetecekti aslında
Tarlaya karga dadandı, ambara fare,
Fırına hırsız, memlekete harami
Geldikleri gibi gitmediler
Kimi itini bıraktı kimi bitini kimi de piçini…”

Eve vardığımda da devam etti Şerife Öztürk’ün konuşması kafamda. Kalbimi elledim, aynada yüzüme baktım. “Ben artık aynı kişi değilim” dedim. Bu konferansı izleyen hiç kimse aynı kalamazdı çünkü. İnsan, yurt ve doğa sevgisi olan hiç kimse, hiç kimse ama… Şerife Öztürk, tarihsel olayları bir din gibi sunmaktan özellikle kaçındı. Mustafa Kemal’in ve Kurtuluş Savaşı’nın neyi hedeflediğini bu şekilde ortaya koymak olmazdı çünkü. Şerife Öztürk, Mustafa Kemal’i anlayıp anlamlandırmak, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmak, cumhuriyeti geri kazanmak, gericiliğe teslim olmamak ve onurlu bir gelecek yaratmak için sağlam halkalar mı attı önümüze diye düşünüp durdum uzun süre.

Evet! “Mustafa Kemal şöyle kahraman, böyle kahraman” diye anlatmadı Şerife Öztürk. Onun liderliğini bileyip durmadı başkaları gibi. Ama hakkını da yemedi. Yapmaya çalıştığı bir güzelleme değildi kesinlikle. Bir kurtuluş, bir bağımsızlık hareketi olan Mustafa Kemal Hareketi’ni bambaşka biçimde ele aldı ki hiç sormayın. Ve o hareketin önündeki zorlukları, engelleri… Kolay kolay televizyonlarda göremeyeceğimiz, kitaplarda bulamayacağımız, Google’da rastlayamayacağımız biçimde hem de. Mustafa Kemal’in baş başa, düş düşe verdiği yurtsever devrimci kadroyla Mustafa Kemal olduğunu, onun liderliğinin çoklu bir akılla başarıya ulaştığını sezdirdi bizlere. Ve onun böyle çoklu bir akla nasıl yön verdiğini… Bağımsızlığın ve kurtuluşun bir kartopu gibi büyüyüşüne tanık etti, nefeslerini tutarak kendisini dinleyen bizleri. Bir ulusun hep bir ağızdan sesini, özgürlük ve bağımsızlık şarkısını dinletti adeta. “Mustafa Kemal bir halk hareketiydi öyleyse” dedirtti pek çoğumuza. Emperyalizme karşı, gericiliğe karşı bir halk hareketi… Çok ama çok iyi hazırlanmıştı. Ben kendi adıma bu başarılı sunumun, böylesi bakış açısının arkasında öğretmenliğinin, şiir severliğinin ve yazarlığının aslan payının yattığını gördüm. Katıksız yurt ve insan severliğinin de kuşkusuz.

Kendi içinde müziği vardı anlattıklarının. Şarkısı, şiiri… Mustafa Kemal’in aşkları bile… Nasıl anlatayım size! Kurtuluş destanını ve cumhuriyetin erdemlerini duyarlıklarına işledi salonu dolduranların Şerife Öztürk. Bir güzel işledi ki sormayın. Sorumluluk bırakarak, sorumluluk yükleyerek herkese… Öykü tadı vardı anlattıklarında. Sesindeki içtenlik, yüzündeki sıcaklık ve anlatışındaki akışkanlık herkesi sarmış, herkesi büyülemişti. Bu çok belliydi. Tahmin ediyorum ki 16 Ekim 2024 saat 20’de Çanakkale Belediyesi’nin konferans salonunu dolduran duyarlı, dinamik, ilerici, yurtsever o insanlar, Şerife Öztürk’ün üç saati bulan konuşması, eğer bir o kadar daha sürseydi, nefeslerini tutarak yine de dinlerlerdi. Ama bitti konuşması. Ve yepyeni bir tarih bilinciyle döndü insanlar evlerine. Alın size bir Çanakkale destanı daha.

Yatağıma girerken Mustafa Kemal’i, onunla düşbirliği içine giren ve Mustafa Kemal Hareketi’ni yaratan kahramanları selamladım büyük bir aşkla. Bir insanın en büyük erdeminin ülkesini sevmek, akla, bilime önem vermek, doğa ve insan sever olmak bilinciyle selamladım onları…

Şerife Öztürk’ü mü? Onu da selamladım kuşkusuz. Hatta konuşması biter bitmez yanına gittim. Dedim ki: “Keşke daha çok ellerim olsaydı Şerife Öztürk, daha çok parmaklarım, daha çok kalbim… Daha fazla alkışlayabilmek için sizi.”

Gördüğüm kadarıyla video çekimleri yapıldı Şerife Öztürk’ün konuşmasının. Keşke adil, demokratik, çağdaş, hukukun üstün olduğu, özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir Türkiye derdi olan kanallarda da verilse bu konuşma.

Bu yazıyı yazmasaydım Mustafa Kemal’i bir tarihsel zenginlik olarak yerli yerine oturtan, onu ve arkadaşlarını, geleceğimizi kurarken yararlanacağımız bir ışık olarak bizlere yansıtan Şerife Öztürk’e ve böylesi bir etkinliği düzenleyerek duyarlıklarımızı ve düşlerimizi güzelleyen, nasıl ve ne şekilde düşünmemiz, neleri koruyup, neleri sahiplenmemiz konusunda bizlere farkındalık kazandıran 29 Ekim Kadınları Derneği Çanakkale Şubesi’ne karşı şükran borcumu hiç mi hiç ödeyemezdim.

“Ben Atatürk’ten çok Mustafa Kemal’i severim” der Ulu Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca. Onun aşağıdaki dizeleriydi “otur ve şu yazıyı yaz” diyen bana:

“Mustafa Kemal’i gördüm düşümde
Daha diyordu
Zafer ırak mı dedim
Aha diyordu.”

Hayrettin Geçkin

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir