Deneme,  Felsefe,  Gündem Arşivi Klasikleri,  Sanat,  Tartışma

Ahlaki ve Estetik Değerler Göreli Midir?

Ahlaki ve estetik değerlerin göreli olduğuna dair oldukça yaygın bir kanaat vardır. Bu konular hakkında yürütülen tartışmalarda ilk karşılaştığımız iddialardan birisi, bu kurumlara ait ve bu kurumların oluşturduğu değerlerin göreli olduğuna dairdir. Bununla genellikle açık veya örtük olarak ahlaki ve estetik değerlerin ortak bir bağlayıcılığının olmadığı, bu değerlerin bu nedenle genel geçer olamayacağı izlenimi ile ilişkilendirilir. Toplumumuzda neredeyse genel bir kanaat olarak yaygın olan “Renkler ve zevkler üzerine tartışılmaz!” deyişi yalnızca estetik ile ilgili değildir. Aksine bir eylem teorisi içerdiği için ahlaki veya etik değerleri de doğrudan hedeflemektedir.

Bu durumda, eğer ahlaki değerler iddia edildiği gibi gerçekten göreli ise, değerlerin teke tek veya özneler arası ilişkilerde ve toplumsal ortak yaşama herhangi bir şekilde ortak zemin oluşturması mümkün değildir. Kanımca son derece mekanik olan bu yaklaşım ile ahlakın ve estetik değerlerin ortak toplumsal yaşam için sahip oldukları, örneğin ekonomi ve hukuk gibi kurumlarla beraber taşıyıcı işlevleri yadsınmış oluyor. Günlük hayatımızda da zaten yeterince anlam ve değer çatışmalarıyla, hatta değer farklarından kaynaklanan kavgalarla karşılaşmaz mıyız!

Öyleyse ahlaki ve estetik değerlerin genel geçerlilik kazanması mümkün değildir. Bu alanlarda herkes tutturduğu gibi, istediği şekilde yaşayabilir öyleyse. Burada söz konusu olan ve akademide de savunucuları az olmayan ahlaki ve estetik değerlere göreceli yaklaşım içermeleri bunlardır.

Fakat kanımca değerlerimize dair bu kanaat yeterince temellendirilmiş değildir. Bir sanıdan daha fazlası olmayan göreceli yaklaşım, ahlaki ve estetik değerlerin nasıl oluştuğu ve gerçekleştiği, hangi süreçler dolayısıyla nasıl genel geçerlilik kazandığı konusunda yeterli bilgiye sahip olunmadan oluşturulmuştur. Ahlak ve estetik (bu arada dil de), günlük hayatta ve akademide sıklıkla her ne kadar insan doğasına dayandırılmaya çalışılsa da doğal kurumlar değildirler, bunlar daha çok toplumsal kurumlardır. Toplumsal kurumların oluşturup geçerli kıldığı değerler, doğalıkları gereği çoğullaşarak oluşur ve sayısız iletişimsel eylem aracılığıyla genel geçerlilik kazanır.

Onlar herkese ortak olan, fakat farklı görünümleri bulunan bir ve aynı hakikatten herkes tarafından, iletişimsel eylemlilik içinde herkesin kendi öznelliği açısından, hep beraber kazanılır. Öznel bakışların ve sonsuz pratiklerin kaçınılmaz çokluğu, ahlaki ve estetik değerleri çoğul görünüme bürünerek yaratır ve onları sonsuz iletişimsel eylemler dolayısıyla sonunda genel değerlere dönüştürür. Toplumda ortak değerler ve gelenekler bu yolla oluşur.

Özellikle bireyselliği merkeze alan modern toplumsal ilişkilerin bu kaçınılmaz özelliği aslında tüm değerleri çoğul görünümde üretir. Bu arada bu çoğul görünümü dil alanında da anlam çokluğu olarak gözlemleriz. Anlam dünyamız da benzer süreçlerin sonunda genel geçerlilik kazanır.

Modern doğa bilimlerinde gözlemlenen gelişmeler, kuantum ve kuram üzerine yürütülen tartışmalar, doğanın ilkesinin de farklılık üretmek, çokluk yaratmak olduğunu gösteriyor. Öyleyse çokluk yaratmak doğanın ve çoğul görünümlü üretmek hem toplumsal hem de beşeri ilişkilerin özünde vardır.

Bu durumda, doğal nedenleri tekleştirmeye, toplumsal kurumlarda gözlenen değer çokluğunu tek bir değere indirgemeye ve bakış farklarından kaynaklanan düşünsel çokluğu tek bir görüşe indirgemeye çalışmak; varlığın, zenginlik anlamına gelen çokluğunu tek tipleştirerek birlik sağlamaya çalışmak demektir.

Fakat bu, mümkün olmayan, baştan başarısızlığa mahkûm bir çabadır. Çünkü anlam ve değerler zorunlu olarak çoğul görünümlüdür ve teke indirgenemez. İnsanlık tarihi, bu konuda şiddet dolu başarısız pratik örneklerle doludur.

Eğer idealist felsefe ile materyalist felsefe arasındaki ayrımın bir anlamı varsa, kendisini özellikle bu bağlamda gösterir. Ne idealist felsefe ne de materyalist felsefe kendiliğinden özgürlüğe dair güvenilir bir bakış sunmaktadır. Sonucu mutlaklaştıran tüm felsefi veya ideolojik yaklaşımlar, kör bir bağnazlığa yol açabilmektedir. Düşünceyi teke indirgemek ne demektir? Değerleri tek tipleştirmek ne demektir? İster idealist ister materyalist olsun, özgürlüğe bir pencere açan hep süreçsel düşünme olmuştur.

İdealist süreçsel bakış, tek yanlı olarak düşünceyi ilerletmeye çalışırken; materyalist süreçsel yaklaşım, maddi ilişkileri ilerletmeye odaklanır. Felsefede materyalist diyalektik yaklaşım, Antik Çağ’dan beri kapsamlı düşünmeye çalışmıştır.

Bir ve tek olan, düşünce ve değerler değildir. Aksine, bir ve tek olan, herkesin kendi açısından ilişkilendiği ortak etkinlik alanı olan hakikattir. Bu hakikatin, yani ortak praksis alanının yarattığı anlam ve değerler dünyasındaki çoğul görünümün birliği, iletişimsel eylemlilik içinde sürekli yeniden kurulur; yeniden yıkılmak üzere kurulur ve yeniden yıkılmak üzere yeniden kurulur. Ahlaki ve estetik değerlerin genel geçerliliği, bu sonsuz süreçlerin belli bir süre kalıcılığını koruyan her bir uğrağında sağlanır.

Bu birliği herkes kendi açısından kendisinde kurar. Ahlaki ve estetik değerlerin birliği, bu iletişimsel eylemlilik içinde sonsuz bir olasılık olarak oluşur. Bu, öznelliğin ve bireysel özgürlüğün kaçınılmaz koşuludur. Birey olmayı göze alamayanların, yaşadım diyebilmesi mümkün değildir.

Anlam dünyasında gözlemlediğimiz ve çok daha karmaşık olan çokluk ve birlik, bu iletişimsel eylemliliğin hem sonucu hem de kaynağıdır.

Öyleyse sorun, anlam ve değerler dünyasındaki çoğul görünümden kaynaklanmamaktadır. Aksine, anlam ve değer dünyasındaki çoğul görünüm, farkların tesis edildiği için özgürlüğü mümkün kılan paha biçilemez bir zenginliktir. Bu nedenle, değer ve anlam farkları ne kadar çok geliştirilirse, o kadar çok farklı özgürlük alanları yaratılır.

Mesele nedir öyleyse?

Mesele, özgürleşme çabalarımızın içinde barındırdığı yabancılaşma tehlikesidir.

Mesele, ortak praksis alanımız olan hakikatimizin, modern toplumun ekonomik yapısından ve özel mülkiyete dayanan çıkar çatışmalarından kaynaklanan yabancılaşma ile parçalanmış olmasıdır.

Asıl mesele, öyleyse, ortak eylem alanımız ve ortak hakikatimiz olan bu mekânın iç bütünlüğünün sağlanmasıdır.

Bunun düşünsel olarak nasıl mümkün olduğunu Kant, Saf Aklın Eleştirisi‘nin “Estetik” bölümünde göstermiştir. Bunun pratik olarak nasıl mümkün kılınacağı sorusu ise ancak tarihsel olarak—yani deneyerek, yanılarak, tekrar deneyerek—yanıtlanabilecek bir sorudur.

Öyleyse, sapere facere!
Yani, eylemeye cesaret et!

Prof. Dr. Doğan Göçmen

Prof. Dr., Hamburg Üniversitesi’nde felsefe ve sosyal bilimler okudu. Dünyanın önde gelen üniversitelerinden olan Edinburg Üniversitesi’nde mülkiyet ve siyaset ilişkisini inceleyen bir yüksek lisans ve ahlak ve iktisat ilişkisini inceleyen bir doktora tezi yazdı. Türkçe, İngilizce, Almanca ve Rusça akademik yazıları yayınlanmış olan Doğan Göçmen’in Adam Smith üzerine bir İngilizce kitabının yanında “Modern Felsefe, Adam Smith, Hegel ve Karl Marx” adlı bir Türkçe kitabı yayınlanmıştır. Yakında yeni bir Türkçe kitabı daha yayınlanacak olan Göçmen evli ve iki çocuk babasıdır. Doğan Göçmen, 2012 yılından beri Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde felsefe dersleri vermektedir. Özellikle modern felsefe, pratik felsefe, Aristoteles, Adam Smith, Klasik Alman Felsefesi, Karl Marx, Husserl ve Wittgenstein çalışmaktadır.

Bir yorum

  • MUHSİN DURLU

    “Ahlak ve estetik (bu arada dil de), günlük hayatta ve akademide sıklıkla her ne kadar insan doğasına dayandırılmaya çalışılsa da doğal kurumlar değildirler, bunlar daha çok toplumsal kurumlardır” ! Dil kesinlikle insan doğasına, kavrayışına zorunluluk derecesinde bağlıdır. Dilin toplumsal olması onun bireysel özlliğiyle çelişmez. İlk sözlü dili bulan, yazılı dili bulanlar tek kişileri öncülerdi. Bütün karmaşa-kargaşa dilin doğru anlaşılmasıyla çözülebilir. Dilin doğru anlaşılmamış olması çok sayıda yanlışlara yol açar ayrıca. Genesis 11 de Rab ın neden aşağıya inip (!) tek dille anlaşan insanların dillini parçalayıp anlaşılmaz yaptığının (!) yanıtını bilmek zorundayız.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir