
Mümkün Değil…!
Karışmışsa gece,
gündüzüne…
Kaymışsa şakülün…
Korku—kanın damarda dolaşması gibi—
içeriden içeriden işliyor;
bedeninin en derinlerinde dolaşıyorsa…
Söz dinlemezlik,
olanca pervasızlığıyla;
avuçların terliyor,
soğuk damlalar süzülüyorsa
alnından gözlerine,
koltuk altlarından beline…
Dudakların kuruyor,
nefesin kesiliyorsa;
göz bebeklerin
bir büyüyüp bir küçülüyorsa;
içindeki fırtına
yeniden, yine, bir daha patlıyorsa;
şuurun karışık,
aklın şirazeden çıkmışsa;
sağduyudan eser kalmamış,
tüm değerlerin alıp başını gitmiş,
terk etmişse bedenini…
Üst üste dizdiğin taşlar,
elin daha değmeden yıkılıyorsa;
aklının arka sokaklarında çoğalan
rap! rap! sesleri
tüm uzuvlarını tarumar ediyorsa;
mezarlıktan gece geçenler gibi
asılsız titremelerle
ıslık çalmaya koyuluyorsan;
ardından tin tin eden gölgeler,
bir uzayıp bir kısalıyorsa;
aklındaki ağaç dallarına konan kargalar,
arsız senfonileriyle beynini çığlığa boğuyorsa…
Öfkeye karışmış vesveseler içinde
dişin bokunu kesmiyorsa;
sap yiyip saman sıçtığın tutarsızlıkta
zıvanadan çıkıyorsan;
iki arada bir derede kalmış,
kah tükürdüğünü yalıyor,
kah tövbelerini bozuyorsan;
aşk ateşinde yanmıyor,
yaman çelişkilerle savruluyorsan;
ölüm, görünmez pelerinleriyle
umulmadık anlarda arz‑ı endam ediyor;
olur olmazlıklarda arsız arsız dolanıyorsa;
iki yakan bir araya gelmiyor,
iradene, hayata hükmedemiyorsan;
bir koyup üç alma hesabın
hep “üçün biri”nde kalıyorsa;
bit yenikleri yerini çoktan
kışkırtmalara, evhamlara bırakmışsa;
ömrün ve bedenin
girenin‑çıkanın bilinmezliğinde
Eskişehir Garı’na dönmüşse;
“dur” dediğin ayakların
seni olmadık yerlerde buluyorsa:
Bil ki sakızı boka düşürdün!
Gel, sen sen ol;
böylesi hâlde açken alışverişe çıkma,
yitirme elinde avucunda kalanları.
Hayatın ruletinde kaybetmeye tutukluysan,
epeydir kaçırdıysan ipin ucunu,
kopmuşsa fren telin,
sıyırmışsan balataları;
stresin gayya kuyusunda
aklını, canını kaçırmışken
Don Kişot’a yoldaş olup
yel değirmenlerine seferler düzenliyorsan;
ömrünü işgal eden fitne‑fesat
Gordiyon’un kördüğümüne döndüyse;
para etmez sana
ne Mazhar Osman ne kadı‑kaymakam.
Kalabalıklar içinde yalnızlığın azabı,
içsel inzivan
ekşimikli, küflü tortuya kesmişse;
kendi sürgününde yitmişsen;
deve kuşu misali
kafan kumda, gövden havadaysa:
Bil ki ayazdasın—hem de iliklerine dek!
Hâlin “iç güveysinden beter”.
Durumun,
ölülere kat kat ağlanacak…
İflah olmaz müptelalıklarda,
korkuların nafileliğinde
kubura düşmüş hâlinle
para etmez hiçbir çare.
Görünmez dertlerin pençesinde
sen, sende yitip gitmiş;
düşmenin sudan ucuzluğunda,
sirke sinekleri misali
keder küplerinin dibine çoktan çökmüşsen…
Mümkün değil seni, senden çekip çıkarmak!
Mümkün değil seni, senden çekip çıkarmak!
Mualla Sezgör Yassıbaş
Friedrichshafen / Almanya
29.12.2016 – 15:15
Bunu paylaş:
- Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) Facebook
- X'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) X
- Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) LinkedIn
- Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) Tumblr
- Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) Pinterest
- Nextdoor'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) Nextdoor
- Bluesky'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır) Bluesky

