Deneme,  Felsefe,  Gündem Arşivi Klasikleri,  Sosyoloji

İnsan Tasarımında Dönüşüm

ARİSTOTELES, DESCARTES VE KANT: İNSAN TASARIMINDA DÖNÜŞÜM

Antik Yunan felsefesi, toplumu bir gereksinimler ortaklığı ve insanı da çok çeşitli ve sürekli yenileyen gereksinimleri olan bir varlık olarak tanımladığı için toplumsal bir varlık olarak tanımlamıştır. Aristoteles’in argümanı, insanın toplumsal bir varlık olduğunu doğadan, insanın doğal yaratılışından hareketle tanımlamaya yöneliktir. Bu, insanın toplumsal varlık oluşunun ontolojik temellendirmesidir. Fakat aslında Aristoteles, bu argümanıyla toplumun varlığını ve temellerini kanıtlamaya yöneliktir. İnsanın ailede ve sitede etkinlik alanlarını belirlerken bile onun argümanının ana yönü, insanın toplumsallığa yetmesi yönündedir.

Buna karşın Descartes’ın cogito (düşünüyorum, öyleyse varım) argümanı, toplumun varlığını şart koşmaktadır ve daha çok bireyin varlığını kanıtlamaya girişir. Ve Descartes, bireyin varlığını temellendirmeye girişirken öncelikli olarak araştırdığı konu, bireyin toplumsallığa muhtaç ve mahkûm olup olmadığı değildir. Descartes, daha çok birey olarak “ben”in varlığını epistemolojik olarak reflektif veya yansısal düşünmede temellendirmeye girişir. Ve insan, varlığını ancak Descartes’ın cogito ilkesinde temellendirmiş olan yöntemsel şüpheciliği yaşamının her alanında ve anında, sürekli temel edindiği oranda sürdürebilir.

Belki içerik bakımından değil ama yöntemsel bakımından Aristoteles ile Descartes arasındaki farkı açıklayabilirsek, modern insan tasarımının ve felsefe kuramının üst uğrağını oluşturan Adam Smith’in ve Hegel’in ortaya koyduğu insan tasarımının ve felsefe kuramının anlamını tam olarak anlayabiliriz. Descartes’ın, Aristoteles’ten farklı olarak, insan varlığını ontolojik değil fakat epistemolojik olarak temellendirmesinin nedeni, Descartes’ın ontolojiyi veya metafiziği reddediyor olmasından kaynaklanmıyor. Tersine, Descartes’ın öncelikli olarak Meditasyonlar’ı, modern ontolojiyi temellendirmeyi amaçlayan bir eserdir. Descartes’ın seçmiş olduğu yeni temellendirme yöntemini anlamak için kanaatimce Kant’ın irade ve nedensellik bağlamında söylediklerine başvurmak gerekir. Bildiğimiz gibi Kant, Descartes’ın cogito ilkesinin tüm düşünümlerine eşlik etmesi gerektiğini belirtiyor ve kanımca Kant burada söz konusu olan eleştirel düşünme ilkesini tüm sistemine baştan sona yedirdi ve temel edindi.

Bundan hareketle Kant, eylemlerimize iradeyi doğrudan temel olarak alırsak nedensellik çerçevesinde kalacağımız için bununla insanın özgürlüğünü temellendirmemizin mümkün olamayacağını ileri sürer. Bu nedenle Kant, irade ile eylem arasına refleksiyonu veya yansısal düşünmeyi yerleştirir. İşte bu refleksiyon, insanın iradesini eleştirel olarak gözden geçirme olanağı sunar ve böylece insan, hem iradesinin belirlenmesinde hem de eyleminin tasarlanmasında ve şekillendirilmesinde özgürlüğünü tesis etmiş olur.

Burada söz konusu olan yansısal düşünme veya iradenin ve eylemin epistemolojik temellendirilişi ve şekillendirilişi, insanın gereksinimleri karşısında özgürlüğünü muhafaza etmesini sağlamaktadır.

Prof. Dr. Doğan GÖÇMEN

Prof. Dr., Hamburg Üniversitesi’nde felsefe ve sosyal bilimler okudu. Dünyanın önde gelen üniversitelerinden olan Edinburg Üniversitesi’nde mülkiyet ve siyaset ilişkisini inceleyen bir yüksek lisans ve ahlak ve iktisat ilişkisini inceleyen bir doktora tezi yazdı. Türkçe, İngilizce, Almanca ve Rusça akademik yazıları yayınlanmış olan Doğan Göçmen’in Adam Smith üzerine bir İngilizce kitabının yanında “Modern Felsefe, Adam Smith, Hegel ve Karl Marx” adlı bir Türkçe kitabı yayınlanmıştır. Yakında yeni bir Türkçe kitabı daha yayınlanacak olan Göçmen evli ve iki çocuk babasıdır. Doğan Göçmen, 2012 yılından beri Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde felsefe dersleri vermektedir. Özellikle modern felsefe, pratik felsefe, Aristoteles, Adam Smith, Klasik Alman Felsefesi, Karl Marx, Husserl ve Wittgenstein çalışmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir