
Toplumun En Büyük Üç Sorunu
Ödül-Ceza Yöntemi Yokluğu
Bir ülkede ödül-ceza sistemi (başarıyı takdir etme, destekleme ve ödüllendirme ile hukukun tarafsızca uygulanıp suçluların adil bir şekilde cezalandırılması) yoksa, o ülkede kuvvetler ayrılığı çoktan ortadan kaldırılmış demektir. Bu eksikliğin temelinde yatan sebep, toplumun henüz “toplum” olamamış olmasıdır. Eğer insanlar hâlâ kabile ve kavim anlayışıyla yaşıyorsa, kentleşme, medenileşme ve sorumluluk bilinci gelişmemiş, entelektüel yapının yeterince olgunlaşmamış olması doğaldır. Bunun yanı sıra, pragmatik ve yüksek egolu bireylerin toplum içinde çoğalması da kaçınılmaz hale gelir.
Bu durumun sonuçlarını en net şekilde, kadına, çocuğa, hayvana ve mazluma yönelik artan şiddet ve cinayet olaylarında görebiliriz. Topluma yayılan bu mizantrop yapı, ülke içindeki muhalefet ve siyasi partilerin de içine sızmıştır. Onların da yapabilecekleri çok sınırlıdır; çünkü bu yapının bir parçası haline gelmişlerdir.
600 milletvekili, 85 milyon insanın en az 80 milyonunun sefalet içinde yaşamasına göz yumarak, kendi emeklilik ve ayrıcalıklarını koruma peşindedir. Bu tablo, sorumluluk, ahlak, etik ve empati eksiklikleriyle birlikte, toplumsal farkındalığın da yoksunluğunu gösterir. Herkes her şeyi biliyor ve bilerek yapıyor. Kimse saf değil. Ancak bencilce bir gülümsemeyle sadece işine geleni yapma eğilimi, Türkiye toplumunun genel karakteristiği haline gelmiş durumda. Bu koşullar altında bu ülkede bir kurtuluş beklemek, maalesef bir hayaldir.
Bu noktada, Ahmet Akın abimin bana gönderdiği ve merkezine “sevgi“yi alan yazıyı paylaşmak istiyorum. Bu yazıda sevginin eksikliği, toplumun çözülmesindeki en büyük etken olarak ele alınıyor. Yazıyı sizlere özetle iletiyorum. Herkes üzerine düşeni alsın:
Sevgi Üzerine
“Sevgi” ile kastedilen şey olaydan olaya farklılık gösterir. Sevgi, bir kişiye değer vermenin belirgin bir biçimidir. Sevgiyi, temelde sevilenin değerini kabul etme ve buna farklı bir şekilde karşılık verme sorunu olarak anlatabiliriz. Bunu daha iyi anlamak, hem kişinin karşılık verdiği sevilenin değerinin türünü hem de sevginin bu değere verdiği farklı yanıt türünü anlamayı gerektirir. Saygı, kişilerin onuruna gereken asgari yanıttır. Elbette, karşılaştığımız her insanın onuruna sevgiyle karşılık vermeyiz ve bir şekilde buna mecbur da kalmayız. Sevgi, duygusal savunmalarımızı özellikle başkalarına karşı savunmasız bir şekilde etkisiz hale getirmesi bakımından, başkalarının onuruna karşı isteğe bağlı en üst düzey tepkidir.
Sevginin sevdiklerimize karşı içerdiği taraflılık, kendi başına ahlaki açıdan değerlidir. Çünkü “insan refahına, dürüstlüğe ve yaşamda tatmine” katkıda bulunan ilişkileri harekete geçirir. Birinin bir başkasının sevgisini iddia edebileceği veya bir bireyin bir başkasına olan sevgisinin mantıksız olduğunu iddia edebileceği hiçbir rasyonel düşünce yoktur. Zülfü Livaneli’nin yazdığı gibi; “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.” O zaman, zihinden çıkıp beynimizle kalbimiz arasındaki yolu harekete geçirelim. Kalbimizle temas kurup, fark edip, dönüştürüp dönüşelim. Kendimizi sevmekle başlayacak her şey!
Sevgi, insanlığın en güçlü ve çekici duygularından biridir. Sevgi, bizi birbirimize bağlar, iyilikle doldurur ve yaşamımızı anlaşılır duruma getirir. Sevginin gücü, bizi dönüştüren, iyileştiren ve dünyayı daha iyi bir yer haline getiren sihirli bir kuvvettir. Sevgi bizlere sosyal başarı kazandırır. İçimizdeki sevgi, dışımıza saygı, empati, güler yüz gibi tavırlarla yansıyınca, huzurlu ilişkiler ile bütünleşince sosyal başarı kaçınılmazdır. Diğer yandan sevgi, bedenimizi, ruhumuzu mutlu kılar, rahatlatır, canlı ve sempatik bir görüntü vermemize etken olur. Sevgi, hayat yolumuzu inşa etmemiz için bize destek sağlayan bir yapı olarak da hizmet eder. Hangi geleceği hayal ederseniz edin, hangi yöntemleri izlemek isterseniz isteyin ve kendinizi nereye gittiğinizi görürseniz görün, yanınızda size inanan, size güvenen, sizin başarılı olmanızı isteyen ve her zaman sizi dinleyen insanların olduğunu bilirsiniz. Bu yüzden sevgi önemlidir.
İnsanlar olarak, diğer insanlarla kurduğumuz ilişkiler zihinsel ve duygusal refahımız ve hatta hayatta kalmamız için hayati önem taşır. İnsanların diğer insanlara yakın olma ve ilişkiler kurma konusunda doğal bir arzusu vardır. Birbirinizi dinleyin ve yargılamadan iletişim kurun. Diğer kişiden ne elde etmek istediklerine odaklanmaktan kaçının, bunun yerine ilişkinin karşılıklı olarak nasıl faydalı olabileceğine odaklanın.
Sevgiyi yazarken aşktan bahsetmeden olmaz. Eşinizi sevme biçiminiz, annenizi, çocuğunuzu ve arkadaşınızı sevme biçiminizden görünüşte çok farklıdır. Sezgisel olarak, aşk, hoşlanma gibi tutumlardan “derinliği” açısından farklıdır ve sorun, sezgisel olarak aşkın sahip olduğunu bulduğumuz “derinlik” türünü açıklamaktır. Aşkı arzular açısından anlamak, diğer duygusal tepkileri dışarıda bırakmak anlamına gelmez, çünkü bu duygular arzuların sonuçları olarak anlaşılmalıdır. Aşk, derin bir tutku dolu sevgidir. Aşk bıkılmayandır. Her şeyden bıkılabilir ama aşktan… hayır.
Gazeteci Yazar Dursun UZUN

