Biyografi,  Tarih

Kazım (Dirik) Paşa

16 Mayıs 1919 gecesi Bandırma Vapuru, Karadeniz’in hırçın dalgalarında yol alırken güvertede Rumeli’nin bağrından kopup gelen ülkü birliği içinde iki yürekten biriydi Kazım Paşa.
Mustafa Kemâl Paşa, mavi gözleri varacağı hedefe kitli, sarı saçları hafif rüzgarda dalgalanıyor. Ve dudaklarında, çok sevdiği bir Rumeli Türküsünün nağmeleri;

“Manastırın ortasında var bir havuz
Dimetoka kızları, hepsi de yavuz”

( https://www.youtube.com/watch?v=Pfk31q-D_Mw )

Mustafa Kemâl Paşa, Kurmay Başkanı’nı fark eder.
– Özledin mi memleketi?
– Evet komutanım. Ama siz gibi hemşerilerim sâyesinde bu hasreti bir nebze olsun giderebiliyorum.
– Ben de öyle, ben de.
Sustular…

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı bandirma-vapuru-02-1024x576.jpg

“Türkler, Karadeniz’ deki Rûmların yaşadığı köyleri basıyor. Bastırmak için heyet gönderin” diyen İngilizler ’in korkuyla kopardığı yaygaranın neticesinde, ordu müfettişi olarak Pâdişâh tarafından vazifelendirilen Mustafa Kemâl Paşa’nın yanında yer alan ve yola çıkarken “sonuna kadar Mustafa Kemâl ile olacağım” diyen Genel Kurmay Başkanı Mehmet Kazım (Dirik) Paşa

Kazım (Dirik) Paşa, Makedonya’nın Manastır’ında, 1881 yılında doğdu ve ömrü vatanına hizmet aşkı ile mücadelelerle geçti. 1897’de Manastır Askerî İdadisine girdi, 1899’da Harp Okulu’nu bitirip teğmen oldu. 1912’de Erkân-ı Harbiye’yi bitirmesinin ardından Kurmay Yüzbaşı pâyesine nail oldu. Birinci Dünya Savaşı yıllarında, Suriye ve Çanakkale cephelerini gördü, 1922’de de generalliğe yükseldi. 1900 – 1928 yılları arasında Trablusgarp Cephesi, Balkan Savaşları, I. Dünyâ Savaşı- Çanakkale Cephesi- Türk İstiklal Savaşı’na bizzat katılan Kazım (Dirik) Paşa, 2. Ordu Bölge müfettişliği, 4. Ordu Geri Bölge Müfettişliği, 43. Tümen, 7. Tümen, 56. Tümen, 49. Tümen, Batum Geri Bölge Müfettişliği, 9. Ordu Kurmay Başkanlığı, Erzurum Müstahkem Mevkî Komutanlığı, 15. Kolordu Komutanı iken TBMM’de vekil, TBMM Tiflis Yüksek Temsîlciliği, Batı Anadolu Geri Bölge Müfettişliği, Denizcilik ve Ulaştırma Genel Müdürlüğü, 2. Tümen Komutanlığı vazifelerini îfâ etti..
Millî Mücâdelemiz olan İstiklal Savaşı’nı kazandığımızda, Batum’un ilk ve son valisi olur. Bitlis Valiliği’ne müteakip, Atatürk çok sevdiği İzmir’i emânet eder. İzmir vazifesinde Belediye Başkanlığı ve Vâlilik görevlerini birlikte yürütür. Yunanlılar tarafından yakılıp yıkılan İzmir’e pek çok okullar ve kooperatifler ile İzmir Fuarı’nın temeli olan İzmir Panayırı, Atatürk heykeli, Alsancak spor sahası, Esnâf ve Ahâli Bankası, İzmir Turizm Derneği, İzmir ve Havâlisi Âsâr-ı Atîka Muhibler Cemiyeti gibi bir çok girişimleriin yanında Şaşal Suyu’nu şehre taşır ve Karşıyaka’da örnek bir köy oluşturur. Bütün bu işleri canla başla, halkın arasına karışarak, tek tek köyleri dolaşarak, savaşın yaralarını sararak yapar Kâzım (Dirik) Paşa. Köylü sofralarına misafir olduğunda; “Ne istersiniz Paşam?”, sorusuna, her seferinde; “Ayran verin bana!”, demesi, O’nu halk arasında “Ayrancı Paşa” olarak anılmasına neden olur. Paşa, halkın bu tabirinden memnuniyet duyar ve seve seve benimser.

İzmir valiliği sırasında muhtemel bir faciaya sebep olacak Atatürk’e karşı planlanan İzmir Suikastını, Atatürk’e derhal haber vererek önler. Bu başarısı Atatürk tarafından takdir ve saygı görür. Kendisine verilen para ödülüne: “Ben sadece vatanî vazifemi yaptım”, diye reddeder.

Soyadı Kanunu’nun kabulünden önce Atatürk ile İzmir’i ziyâret eden İran Şâhı Rıza Pehlevî Kâzım Paşa’nın enerjisi ve canlılığına hayran kalır ve Atatürk’e; “Sizin valiniz ‘dirik’ adamdır” der. Bunun üzerine Atatürk, “dirik” kelimesinin Âzerî Türkçesi’nde “atak, çalışkan, canlı, heyecanlı” mânâsına geldiğini İzmirlilere anlatır. Kâzım Paşa soyadı kanunundan sonra Ankara’ya gelişinde Atatürk not defterinden bir sayfa kopararak; “Kâzım Dirik oldu. K. Atatürk 10.XII.1934” diye el yazısıyla yazılı kâğıdı Kâzım Paşa’ya verir. Kâzım Dirik, Atatürk tarafından 9 Ağustos 1935 tarihinde merkezi Edirne’de bulunan (Trakya) Umûmi Müfettişliği’ne atanır ve vefât edeceği 1941 yılına kadar bu vazifesinde canla başla çalışır…

Trakya Umûm Müfettişliği sırasında köylerin kalkınması ve eğitim konularında yaptığı hizmetlerin yanında bölge halkının hayat seviyesini ve kalitesini yükselten Dirik Paşa’yı Trakyalılar vatandaşlar her dâim rahmetle, sevgiyle anmaktadır. Trakya’da on bin göçmen konutu inşası, Edirne Numûne Fidanlığı, Trakya Talebe Yurdu, Büyük İstasyon binasının onarımı ve Edirne şehir harîtasının yapımı gibi işlerin yanında Umûm Müfettişliği kapsamında, arıcılık, tavukçuluk, ipek böcekçiliği, meyvecilik ve hayvancılığın geliştirilmesine de büyük bir önem verir. Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Babaeski, Biga, Gelibolu, ve Vize’de Halkevleri yaptırır. Trakya’nın 73 köyünde Tarım Kredi kooperatifini kurdurur. Tatlı diliyle, iknâ gücüyle köylünün gönlünde taht kuran Kazım Dirik Paşa, köylünün derdini, sıkıntısını sadece dinlemekle kalmayan, çözümler öneren ve üreten bir şahsiyet olarak tarihimizde yerini almıştır. Örneğin; yüz tavuklu bir kümesten yüzlerce liranın nasıl kazanılacağını, bir arı kovanından 100-120 kilo balın nasıl üretilebileceğini köylüyü iknâ ederek anlatırdı. İnanılması güç gelen projelerine inanmak istemeyenler vardı. Hatta idrak edemeyen bazı kesimler O’na, “Palavracı Paşa” bile dediler. Bir gün yine Çanakkale yakınlarında halkın dert yandığı sıkıntılarına çâreleri anlatırken, birinin dudak büküp: “Gene palavra atıyor” demesinin ardından elini o kişinin omuzuna koyarak şöyle der: “Kâzım Dirik palavracı derler, bunu ben de biliyorum. Fakat şuna emin olun ki, ben başkasının hiçbirine cesaret edemediği yüz işin altmışını mutlakâ başarırım”. Paşa, işte böyle biriydi; yüce gönüllü, samimi ve içten. Söylediklerinin gerçekçi olduğunu her defasında herkesi inandırmıştır ve ispatlamıştır.

Dirik Paşa’ın, “Türk ve Dünyâ Halıları Panoraması” adıyla bir kitabı yayımlandı. Vazîfeli olduğu yerlerde Müzeler ve Eski Eserleri Sevenler Dernekleri kurdu. Almanya ve Avusturya Arkeoloji Enstitüleri’nin dâimî üyesi oldu. Antikaya meraklı, bilgili ve târih tutkunu bir kimliğe sahipti. Edirne’de târihî eserlerin onarılmasına dikkat etti. Saruca Paşa Câmii, Bedesten, Tıp Medresesi, Merzifonlu Karamustafa Paşa Çeşmesi, Hacı İl Bey Çeşmesi ve Ekmekçizâde Ahmet Paşa Kervansarayı onarımının gerçekleşmesini sağladı. Gâzi Mihal, Yahya Bey ve Murâdiye Câmilerinin çevre düzenlemelerini yaptı. Edirne Arkeoloji Müzesi ve Eski Eserleri Sevenler Derneği’ni kurdu.
Fakat ne acıdır ki, bunca gayreti, târihî eserlerimizin korunmasına yetmedi. Yıkılmaya yüz tutmuş, onarımı mümkün olmayan  27 Mart 1939 târih ve 5 sayılı satış kararınca, birçok eser gibi Abdurahman Câmii de 2759 liraya, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Edirne Belediyesi’nce satılmış ve kararın raporunda söyle ifadeler yer almıştır;

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı abdurrahman-camii.jpeg

“Turgut Bezirgân, Rakkas Ali Bey, Sinan Bey, Hâfız Ahmed, Zen-i İbrahim Paşa câmilerinin arsaları ile Sıkça Murad, Tijtin Ağa, Saruca Paşa, Vize Çelebi, İbrâhim Paşa, Nişancı Paşa, Emir Mescidi, Kösec Balaban, Haceği, Abdurrahman, Çokalca, Yaya Demirtaş câmilerinin temliken satılmaları.
Üye: Belediye’den Matbaacı Mustafa ÇETİNKOL Üye: Emlak-ı Millî Müdürü Şükrü Evkaf Müdürü İbrahim Kaya Alp”

Böylece, millî ve mânevi mirâsımızı nasıl kaybettiğimizin bir belgesi okuyarak öğrenmiş oluyoruz.

Dirik Paşa, genç Cumhuriyet’in en başarılı üç vâlisi arasında yer alan, ilkeli bir asker, ilkeli bir idâreciydi. Kendisi yok iken, ailesi dahil hiç kimsenin makâm arabasına binemesine izin vermezdi. Tüm enerjisini Trakya’da bulunan yerleşim yerlerinin îmârına, sosyal ve ekonomik olarak kalkınmasına harcadığı günlerin birinde Cumhuriyet Halk Partisi Umûmî Kâtibi Recep Peker tarafından “halkı yoruyor, eziyor” diye Ankara’ya şikâyet edilir. Atatürk durumu yerinde görmek ister ve Trakya’ya gider ve Dirik Paşa’nın, Macar mühendisleri bölgeye getirerek göçmenler için köyler kurmuş, halkın güzel vakit geçireceği parklar bahçeler yaptırmış, yollar köprüler inşâ ettirmiş, pek çok yerlere ağaçlar dikerek halkına tabiat sevgisini aşılamış, aynı zamanda halkın sevgisini ve sadâkatini kazanmış olduğuna şahit olur. Atatürk, Trakya’da gördüğü değişimden memnun olarak Ankara’ya döner. Dirik Paşa’ya da teşekkür mektup gönderir ancak Genel Sekreter Recep Peker’in görevini ihlal etmesine tepki gösterir. Peker, cezâ almaktan kurtulamaz ve görevinden istifasını istenir.
Bugün Pehlivanköy’de bulunan Akasya Ormanı, Dirik Paşa’ın eserlerinden kalan canlı bir hatıradır.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı akasya-ormani-1024x538.jpg

Spora ve sporcuya da önem veren Dirik Paşa, fakir spor kulüplerinin ihtiyacı olan malzemeleri temin ettirirdi. Güreşe olan merakı ve sevgisi karşısında, Kırklareli Pehlivanköyü’nün meşhûr pehlivanları onun bu çabaları karşısında, derece alamayacak korkusunu yaşıyorlardı. Her defasında “Paşayı utandırmayalım!” sözleriyle peşreve başlamışlar ve gerçekten de Paşa’yı hiç utandırmamışlardır.
Hayatını her yönüyle aziz bir gaye uğruna vatanına ve Türk insanına vakfetmiş, savaş zamanlarında cepheden cepheye koşturmuş bir asker, bir komutan, bir Paşa, barış zamanlarında gene vatanı ve insanları için canla başla gayret gösteren bir âbide şahsiyet olarak tarihimizin altın harfleriyle karşımızda dimdik durmaktadır Kâzım Dirik Paşa.

Üzerinde yaşadığımız toprakları vatan yapan Mehmet Kâzım Dirik Paşa ve daha niceleri, şanlı Türk tarihimizin onurlu şahsiyetleri arasındadır ve vazifelerini başarıyla yerine getirmişlerdir.
Bugün Türk gençlerine düşen görev ; kara toprağı vatan yapan atalarının izinde, aynı gayede buluşmak, zorluklar karşısında yılmamak, umutlarının tükenmesine izin vermeden canla başla vatanı ve aziz milleti için çalışmaktır.
Bandırma Vapurunun güvertesinde: “Manastırın ortasında var bir havuz canım havuz, Bu yurdun kızların hepsi de yavuz” bir Makedonya Manastır türküsünü mırıldayanlardan anladığım budur benim.

Öncelikle Bandırma Vapurundaki Türk’ün önderi Mustafa Kemal Paşa’ya, refakatindeki Kazım Dirik Paşa ile birlikte tüm silah arkadaşlarına selam olsun…

Selam olsun tüm gazilerimize…

Selam olsun, nefes almamızı sağlamak için nefeslerinden vaz geçenlere…

Ruhları şad olsun.

Yararlanılan kaynaklar:
T.C. Genelkurmay Harp Târihi Başkanlığı Yayınları, Türk İstiklâl Harbine Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara, 1972, s. 114.
Babam General Kâzım Dirik ve Ben Orhan Dirik. Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 1996
Atatürk’ün İzinde Vali Paşa Kâzım Dirik-Bandırma Vapuru’ndan Halkın Kalbine. K. Orhan Dirik, Gürer Yayınları, İstanbul 2008
Yöre – Aylık Kültür Dergisi, Sayı 43, 44, 46. Ayhan Tunca – Edirne.

*

YN: Atalarımızın gelecek nesilleri için ne bedeller ödediklerini, neler yaptıklarını okuyup öğrenelim, tarihten yok olup gitmelerine izin vermeyelim.

Mehmet R Aşar

 

Siz de fikrinizi söyleyin!