
31 Mart’ı Doğuran Sebepler
Mustafa Kemal, Kuzey Afrika’dan yurda dönünce, İttihat ve Terakki’ye, başta yabancıların karşı koymaları, içeriden de gitgide artan bir muhalefetin yarattığı siyasal bir huzursuzlukla karşılaştı.
Abdülhamit hâlâ tahtındaydı, devirememişlerdi. Tahtta kaldığı sürece eğitimsiz halk kendisine bağlı kalacak ve gericilerin gözleri ondan hiç ayrılmayacaktı. Çünkü halkın gözünde sadece bir halife değil, aynı zamanda Allah’ın yeryüzündeki gölgesiydi O.
İhtilalin İstanbul’dan değil de Selanik’ten çıkması ve ihtilalcilerde de iki farklı fikrin olması, Saray üzerindeki etkisini zayıf kıldı. İhtilalcilerin liberal kanadının, liberal bir sadrazam olan Kamil Paşa’yı düşürüp yerine kendi seçtikleri birini getirmeleri, ılımlıları kızdırdı. Diğer taraftan da gizli ve gerici güçler için kapalı kapıların aralandığı bir döneme girildi. Gerginlik tırmanıyor, hoşnutsuzluğun patlamasına bir kıvılcım yetiyordu. O da gerçekleşti. 7 Nisan 1909 günü liberal görüşlü Serbesti gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi Bey’in Galata Köprüsü’nde öldürülüp, iyi bir mizansenle basın şehidi olarak toprağa verilmesi yetti. Öldürülmesi her çevreden, özellikle üniversiteli gençler tarafından tepki gördü ve büyük çapta protestolara sebep oldu. Bu durum Cemiyet aleyhindeki şüpheleri kuvvetlendirdi. 8 Nisan günü Türkiye’de pek alışılmamış bir cenaze törenine dönüştü. Böylece Şeriat ve Üstün İslam Otoritesi adına bir karşı devrim patlak verdi.
12 Nisan 1909 (31 Mart 1325) günü gecesi, Birinci Ordu’nun birçok birliği kışlalarında başkaldırdı. Birkaç subayı tutuklayıp hapse attılar, birkaçını öldürdüler.
Galata Köprüsü’ne indiler. Aralarına başka birliklerin katılmasıyla, şafak sökerken Ayasofya Meydanı’ndaki Meclis-i Mebusan (Meclis) binası önünde toplandılar. Aralarında beyaz sarıklı hocaların “Şeriat isteriz” diye bağırmalarıyla galeyana gelen gerici askerler binayı bastılar. İttihatçılar meclisten kaçıp saklandılar. İsyancılar isteklerini bildirdiler: Meclis başkanının çekilmesi, Fırka’nın (partinin) kapatılması ve hükûmetin istifa ederek yerine yeni bir hükûmetin kurulması. Sultana bildirildi. Bir müddet sonra karar veren Abdülhamit, sadrazam olarak Tevfik Paşa’yı seçti. Haber isyancılara bildirilince askerler sevinç çığlıkları atarak tüfekleriyle havaya ateş ederek dağıldılar.
Selanik Merkezi Umumi’nin tepkisi çabuk ve sert oldu. Derhâl müdahale kararı alarak Mahmut Şevket Paşa’yı görevlendirip emrine önemli bir kuvvet verdiler. Toplantı sırasında Mustafa Kemal bir köşede asık bir suratla sessizce ayakta duruyordu. Trablusgarp’taki başarısı pek önemsenmemiş, terfi bile etmemişti. Buna rağmen kendisine kurmaylık yeteneğini gösterme fırsatı verdiler. Mahmut Şevket Paşa emrindeki bir tümene kurmay başkanı olarak atandı. Hareket planlarını büyük dikkat ve titizlikle hazırladı. Adına “Hareket Ordusu” verme fikri O’nun düşüncesiydi.
Bir hafta içinde İstanbul’u karadan ve denizden kuşatmış, karargâhını da Ayastefanos’a (şimdiki Yeşilköy) kurmuştu bile. Mahmut Şevket Paşa, Mustafa Kemal’in hazırladığı bir bildiri dağıttırdı. Buna göre asiler yakalanacak, adalet önünde cezalandırılacak, ancak sivil halka zarar gelmeyecekti.
Geceleyin Hareket Ordusu kuvvetleri şehre sızmaya başladı. Öğleye kadar süren sokak çatışmaları sonucu belli başlı iki kışlanın kuşatılmasıyla İstanbul’u ele geçirdiler. Asilerin elebaşlarından birkaçı Galata Köprüsü’nde halkın gözü önünde asıldı.
Padişah zaten tükenmişti. Abdülhamit, arkasında bin bir suçun, bin bir ihmalin, bin bir zulmün sorumluluğunu taşıyordu. Hanedan çürümüş, mensupları cahil, saray duvarlarının dışında olup bitenlerden habersizdiler.
Merkezi Umumi’ye toplanarak padişahı tahtan indirme kararı aldı. Meclis toplandı; Abdülhamit’in tahtan indirilmesi için Şeyhülislam’dan fetva alındı. Haberi usulüne uygun bir şekilde bildirmek üzere bir subay heyeti Yıldız Sarayı’na gönderildi. Abdülhamit; “Kısmet böyleymiş” dedikten sonra “Hayatım bağışlanacak mı?” diye sordu. Heyet, böyle bir cevap yetkisinin olmadığını söyleyince Abdülhamit, öfkeden titreyen bir sesle:
– Bu felakete sebep olanları Allah kahretsin! diye haykırdı.
Akşamüzeri yeni bir heyet Abdülhamit’i sürgüne göndermek üzere tekrar Yıldız Sarayı’nın yolunu tuttu. Kendisi için özel bir tren hazırlanmıştı. Sürgün edileceği yerin Selanik olduğunu öğrenince düşüp bayıldı.
Padişah Abdülhamit’in veliahtı Mehmet Reşad Efendi, diğer şehzadeler gibi yıllardır sarayda hapisti. 30 yılın ardından saraydan çıkarıldı. Utangaç ve ürkek bir ihtiyardı. Kayıkla Boğaz’dan geçerken atılan top seslerini duyunca korkudan benzi attı. Bunun, şerefine atılan yüz bir pare top atışı olduğu söylense de korku içinde karaya çıktı. “Padişahım çok yaşa” seslerini duyunca biraz rahatladı. Beşinci Mehmet Reşad adıyla padişah ve halife ilan edildi.
İsyan bastırılmış, İttihat ve Terakki Cemiyeti tehlikeyi atlatmıştı. Ama işlerin iyi yönetilmediği gün gibi ortadaydı. Dış etkenlerin baskılarına karşı koyamıyor, içeride de sağlam bir yapıya bir türlü sahip olamıyordu. Mustafa Kemal’le birlikte bu kötü sonuçların sebebi, ordunun siyasete karışması tezini savunan subaylar arasında bulunanlardan; Hüseyin Rauf (Orbay), Kazım (Karabekir), İsmet (İnönü), Fethi Bey (Okyar), Refet Bey (Bele), Ali Fuat Bey (Cebesoy), askeri doktor Tevfik Rüştü Beyler (Aras), artık İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihtilalcilerine gittikçe artan bir kuşkuyla bakmaya başladılar. Böylece orduda rejimin yöntemlerini eleştiren yurtsever subaylardan oluşan küçük ama etkili bir grup oluşmuştu. Mustafa Kemal grubun düşünce ve görüşlerini Merkezi Umumi’ye bildirdi.
İstanbul’un kurtuluşundan üç ay sonra İttihat ve Terakki Fırkası’nın yıllık kongresi Selanik’te yapıldı. Mustafa Kemal grubun sözcülüğünü yapıyordu. Bu durum siyaset sahnesinde ilk kez yer alması demekti. Mustafa Kemal; İmparatorluk ve Meşrutiyetin varlığının sağlığı için askeri bir partinin değil güçlü bir ordunun ve güçlü bir partinin varlığıyla mümkün olacağı tezini öne sürerek şöyle diyordu:
– İki efendiye hizmet etmeye kalkışan bir subay, hem kötü bir asker hem de kötü bir siyaset adamı olmaya mahkûmdur. Son isyanda olduğu gibi askerlik görevlerini savsaklar, halkla ilişkisini kaybeder ve böylece siyasi kargaşalıklara ve genel hoşnutsuzluğa sebep olur. Bundan da zarar görecek olan ülkedir. Subaylar ya partide kalıp ordudan ayrılmalı ya da orduda kalıp partiden çekilmelidir. Sonra da askerlerin siyasal kuruluşlara girmesini önleyen bir kanun çıkarılmalıdır…
Kongredeki bu güçlü ve mantıklı ifadeleri ona birkaç taraftar sağladı.
Daha öncesinde bazı parti liderleri, Mustafa Kemal’i genellikle can sıkıcı bularak bazı tedbirlere başvurmuştu. Ama artık tehlikeli bulmaya başladılar. İşin içine komitacıları soktular. Ondan tamamen kurtulmanın zamanı geldi diyorlardı. Birini görevlendirdiler. Bu kişi, kongredeki savunduğu görüşlerini konuşmak üzere ziyarete geleceğini bildirince, Mustafa Kemal davranışlarından kuşkulandı. Ama belli etmeden konuşurken yazı masasının çekmecesinden bir tabanca çıkararak önüne koydu. Sonra genç subayın sorduğu soruları yine hiç istifini bozmadan cevapladı. Mustafa Kemal’in güçlü ve etkin konuşması ile tabancanın gücü bir araya gelince genç adam dayanamayarak onu öldürmek üzere geldiğini ama şimdi bu düşüncesini değiştirdiğini itiraf etti.
“Türk evladı ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde güç bulacaktır.”
Mustafa Kemal Atatürk
Yüce Türk ulusuna saygıyla…
Mehmet R. Aşar, Ocak 2025, Antakya

