
1923 Rahatsızları
Necmettin Erbakan ile Tayyip Erdoğan’ın gönüllü şoförlüğünü yapan ve AKP’nin eski milletvekili olan Ahmet Hamdi Çamlı, sosyal medyadan yaptığı “kadim bir geçmişe sahip Aziz Millet ve Büyük Devlet, kanlı 1923 darbesiyle hesaplaşmadan ve helalleşmeden, Yeni, Terörsüz ve Büyük Devlet yolunda ilerleyemez..! Bir düdük çalıp, yeni, onurlu ve beyaz bir sayfa açılmalıdır..!” paylaşımıyla cumhuriyetimizi hedef aldı.
Kod adı ‘Yeliz’ olarak bilinen Ahmet Hamdi Çamlı, 2017 yılında TBMM’de başkanlık sistemi ile ilgili anayasa değişikliği görüşülürken ‘Yeliz Adaley’ isimli sosyal medya hesabından canlı yayın yaptı. Canlı yayında yanlışlıkla ön kameranın açılmasıyla ‘Yeliz’ takma isimli yayıncının Ahmet Hamdi Çamlı olduğu görüldü. Çamlı, hesabı kendisinin kullandığını kabul etmiş, ancak niyetin yanlış anlaşılmaması gerektiğini savunmasına karşın olay sosyal medyada büyük yankı uyandırmış ve tepki çekmişti.
Cumhuriyetimizin kurulduğu 1923 yılına ‘kanlı darbe’ diyen ve yeni bir devlet kurmaktan söz eden bu milletvekili eskisi için hiçbir Cumhuriyet Savcısı soruşturma açmamıştır, açamamıştır. Sabahın köründe CHP’li belediye başkanları için gözaltı kararı, tutuklama kararı veren Cumhuriyet Savcıları, unvanınızı taşıdığınız Cumhuriyete “1923 darbesi” diyerek haince, alçakça bir saldırı yapılmıştır; neden sesiniz çıkmıyor? Bu hainliğe, bu alçaklığa, bu densizliğe haddini bildirmeyen Cumhuriyet Savcıları da o unvanı hak etmemektedir.
Varlığını borçlu olduğu Cumhuriyete haince saldıran bu milletvekili eskisi, sosyal medyada bu paylaşımından sonra kendince bir anket açmış, tepki gösterenlere ise; “seninki sadece Dersim’de 50 bin bebe, yaşlı, kadın, Alevi katletti” diyerek Atatürk’e ve cumhuriyete kin kusmaya devam etmektedir. Cumhuriyet Savcıları ise halen uyumaya devam ediyor.
Türk düşmanlığıyla ünlenen ve sözde Ermeni soykırımının en azılı savunucularından, emperyalizmin maşalarından ABD’de Minnesota Üniversitesi Tarih Bölümü’nde görev yapan Taner Akçam, 9 Temmuz tarihinde sosyal medyada yazdığı “Acaba Kürt sorununun önündeki engel ‘Atatürk miti’ mi?” adlı yazısında 1923’ü hedef göstererek, yaşadığımız süreci anlatmıştır.
Yazısından bazı bölümlere bakmakta yarar var: “İçine girdiğimiz süreç “yeni bir kuruluş” sürecidir. Bahçeli birçok sefer bunu dile getirdi. Hatta Öcalan’ı da bu nedenle ‘kurucu önder’ olarak tanımladı. Şunu rahatlıkla ileri sürebiliriz: Kürt açılımı bu rejim içinde Kürt meselesini çözmek değil aslında yeni bir devlet kurma projesidir. Yani, 1923’te denenen ve tutmayan bir devlete son verme projesidir. Asıl hedef 1923’tür.
O halde ortada söz konusu olan ‘yıkma-kurma’ ikilemidir. Eski rejimi (1923) yıkma ve yeni rejimi kurma ancak ve ancak 1923’ün kurucu partisi CHP yıkılırsa veya sesini çıkartamayacak derecede ezilirse başarıya ulaşabilir. Bir başka deyişle, Erdoğan ve Bahçeli, doğrudan karşı çıkamıyor olsalar bile ‘Atatürk mitini’ aşmaya çalışmaktadırlar. Kürt meselesinin ‘Atatürk miti’ ile çözülemeyeceğini görmek o kadar zor mu?
Eğer söz konusu olan yeni bir kuruluş ise, seçimlerden çok daha önce konuşacağımız konu; “yeni kurucu anayasa” olacaktır. Ortada zaten böyle bir Anayasa taslağının var olduğu söyleniyor. Soru şu: vatandaşlığın yeniden tanımlandığı ve ‘hukuk devleti’ arayışında olan çevrelerin çok itiraz edemeyeceği bir taslak önümüze konursa ne yapacağız?”
Ülkemizin bir projeyle nasıl bölünmek istendiği, bunun için nasıl bir yol izleneceği açıklıkla görülmektedir. Ancak toplumun bunu henüz görememesi de en büyük sıkıntılarımızdandır.
9 Temmuz 2025 Perşembe günü PKK terör örgütünün bebek katilinin görüntülü açıklaması yayınlandı. Türk Ulusuna, binlerce yurttaşımızın katili terör örgütünün başındakinin açıklamaları dinletildi. Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan “silahlı mücadeleyle ulaşmak istediğimiz hedeflere, TBMM kararıyla meşru yollardan ulaşacağız ve taleplerimiz yasalaştırılacak. TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir” bağlamındaki açıklamalarıyla zafer kazanmış komutan edasındaydı. PKK terör örgütünün başına, bu konularda gerekli bilgi ve güvence de verildiği anlaşılmaktadır.
Emperyalizmin organize ettiği senaryoya göre 11 Nisan Cuma günü Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Süleymaniye kentindeki Casene Mağarası’nda 30 kişilik PKK terör örgütü üyesi, düzenlenen törenle silahlarını yakarak imha etti. Ancak diğer silahlar zaten Suriye’de PYD terör örgütüne aktarılmıştı. Ahmaklara, aymazlara, ihanet içindekilere de bu sahte oyunu alkışlamak düştü. Bu sahte oyunu destekleyenler PKK terör örgütünün, AB’nin ve ABD’nin yandaşlarıdır, BOP projesinin ortaklarıdır.
Bu sözde silah bırakma oyunundan sonra PKK destekçileri “silah bıraktık, Türkiye de artık istediklerimizi yapsın; Öcalan’ı serbest bıraksın, anayasal düzenlemeleri bir an önce Meclis’ten geçirsin, özellikle 42. ve 66. maddeleri değiştirsin” diye bekleyeceklerdir.
Bir devlete meydan okuyan terör örgütlerinin müzakereyle silah bırakması normal değildir. Devletler terör örgütleriyle mücadele eder, etkisiz hale getirir, sonra silahları teslim alır ve adalete teslim eder. Gerçek anlamda silah bırakma süreçlerinde bağımsız gözlemciler silahları toplar, kayıt altına alır ve imha eder. İrlanda’da IRA, İspanya’da ETA örgütlerinde olduğu gibi bunun çok örnekleri bulunmaktadır. PKK terör örgütü silah varlığını pazarlık yapmak için kullanmıştır ve siyasi iktidar bunu kabul etmiştir.
12 Temmuz Cumartesi günü AKP İstişare ve Değerlendirme Toplantısında konuşan AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan; “Şimdi AKP, MHP, DEM, biz en azından üçlü olarak, bu yolda beraber yürümeye karar verdik” dedi. Yıllardır CHP’nin DEM Parti ile birlikte olduğunu söyleyenler, şimdi kendi yerlerinin nerede olduğunu topluma göstermektedir. Terörsüz Türkiye masalında “Türk, Kürt, Arap, 86 milyon her bir vatandaşımız kazanmıştır” sözü ile, 1923 Cumhuriyetini yok etme planı için düğmeye basılmıştır. Zaten 1923 rahatsızlığı tüm olaylarda açıkça görülmektedir. Mustafa Kemal’e, laikliğe ve demokratik cumhuriyete düşman olan herkes, halka da düşman olur.
1990’lu yıllardan beri ‘tarihle yüzleşme’ adı altında sistemli olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e, laik ve demokratik cumhuriyete, Lozan’a ve Kemalist Devrimlere saldırılar başlatıldı. Bugün geldiğimiz noktada 1923 darbesi denilerek, İslamcı, liberal ve bölücü gruplar birleştirilmiştir. Bunların hepsinin hesabı er ya da geç sorulacaktır, Türk Milleti gereğini yapacaktır. Şimdi CHP’ye düşen görev Atatürk ilke ve devrimlerine sıkı sıkı sarılarak, bu kirli ittifaktan uzak durmaktır; bunların kuracağı komisyona katılmamaktır. Bizlere düşen görev ise bütün bu aymazlıkları, bu ihanetleri Türk Milletine anlatmak ve uyandırmak olmalıdır. Terörsüz Türkiye masalıyla barış gelmez; laik, demokratik, çağdaş ve emperyalizm karşıtı bir sistemde, Atatürk ilke ve devrimleriyle barış gerçekleşir.
Suay Karaman
Azim ve Karar, 14 Temmuz 2025

