Alegori
- Bir düşünceyi, davranışı ya da eylemi, daha kolay kavratabilmek için onu, yerini tutabilecek simgelerle, simgesel sözlerle, benzetmelerle göz önünde canlandırma işi.
2. Bir görüntü, bir yaşantı veya bir davranışın daha iyi kavranmasını sağlamak için göz önünde canlandırıp dile getirme, yerine. 2. ed. Bir sanat eserindeki ögelerin gerçek hayattan bir şeyleri temsil etmesi durumu.

Çocukluğundan itibaren yüzleri mağaranın duvarlarına, sırtları mağaranın dışarısına bakacak şekilde zincirlenen kahramanlarımız dışarıdan duvara vuran gölgeleri kendilerine göre anlamlandırırlar ve doğru olduğuna inandıkları bir yaşam biçimine dönüştürürler, aslında Platon kendi yarattığımız (dogmaları) yorumlama tarzımızın hüküm sürdüğü bir yaşamı, gölgelerin anlamlandırılmasına benzetir, gölgeler kendi yazdığımız hikayelerdir. Mağaranın dışında ise gölgeler değil somut varlıklar gerçektir. Zincirlerinden bilerek özgürlüğüne kavuşturulan ve aydınlığa eren kahramanımızı, özgürlüğe kazandıran yine aydınlardır (dışarıdakilerdir). Dogmaların, inançların prangasından kurtulanların, inananlara (prangadakilere) gerçek yaşamı anlatmalarının zorluğunu ve maalesef sonunda neler olabileceğini anlatmıştır.
Akıl ve düşünme yetisine erdiğimiz andan itibaren yine bizlerin eseri olan bu dogmatik yaşam biçiminden kurtulmanın zorluğu, maalesef hâlâ yaşanmaktadır ve çok az sayıda aydınımız olması da belki katledilme korkusundandır. Aslında tarih katledenleri değil, katledilenleri yazar Hypatia bunun en acı örneklerinden biridir.
MÖ 427 ile MÖ 347 yılları arasında yaşamış olan Platon bu alegoriyi o dönemde yaşayan pagan toplumuna bakarak tarihe kazandırmıştır, Platon bugün tekrar dünyaya gelse toplumu hâlâ mağarada görmek onu şaşırtır mıydı, bilemiyoruz. Aydınlık günlere uyanmak dileğiyle, sağlıcakla kalın.
Ufukcet
Diyojen’in Arayışları
Alain Badiou’da Felsefe ve Arzu
Uygar Avrupa (!)