kaç yerinden yaraladım suyu şimdiye değin
kaç yerinden öldürdüm içinde beni taşıyan ışığı
dünyam kaç kez yanıp söndü
kaç parmak hesabı
kitaptan bir evde taş bir adama anlattım bütün bunları
adam gözleriyle ısıttı beni önce uzanıp yattığı yerden
adam taş adam
sonra üşenmeyip beni tam yüzyıl dinledi
bana dedi
çek al kendini en dip yerlerinden
kaldır kendinle arandaki duvarları
yunusçuk ve yusufçuk öpücükler kondur sesine
aşka böl yüreğini
acıya ve ayrılığa
dedi
geçmişle gelecek arasında bir sarkaç gibi
kalmakla yazık etmişsin kendine
taş
taş adamdı
güneşi içmiş zamanla
acıdan aşktan ve ateşten süzmüş kendini
harf harf sözcük sözcük rafine
kağıt ipek toprak
bahar, gökyüzü ve renk
bir dervişin başından neler geçerse
bana mısın dememiş
gözü kitaptan evin duvarlarındaydı hep
böyle yaparmış sancı içindeyken raflarda şiirler
gelecekten şimdiye iyi öyküler taşıyan
dergiler kitaplar sancı içindeyken
dedim – ama neden
dedi
tehdit altında insan,
duyarlılıklar tehdit altında
dedim- korkuyor musun yoksa
dedi /zulümden korkum yok da
ya iyiler susarsa
sonra konuştu konuştu
konuş dedi ya musa
kırdım heykelden kendimi
bir ağaca dönüştüm
çiçeklendim yapraklandım
dal budak içinde uyandım
taş adam yüzyıllık ağrısıyla kalktı yerinden
diklendi
düştüğü yerle arasındaki uzaklığı sessizliğimle ölçtü
yeryüzü bu kadar mı dardı bu kadar mı sonsuz
bir ürperti bir telaş
içimdeki ateş üşüdü
git be dedi taş adam
okumam yazmam gerek
bir çığlığa – belki bir ışığa
belki yarını yapan bir adıma karışmam gerek
işte o an bir şimşek bir deli dalga
bir sözcük meyve verdi dalımda
konuştum
konuştukça konuştukça konuştukça
bir zehir bir zehir daha kanımda
yanıp söndüm yanıp söndüm
yüreğimde aşktan dünyalar mayalandıkça
diyecek oldum ki
ağaçça diyecektim ne diyeceksem
fakat adı bir türlü aklıma gelmedi
homeros diye mi seslenseydim acaba
taş adamın sırtında
“ıslak bir yangın” vardı
sanırım yarasından ve yalnızlığından güç aldı
ve sonra o kitaptan evin ruhuna çekildi
bir mümkünün kapısında bulmuşlar beni
dünyanın dışında kalan yerlerimde
bir ağrı bir ağrı
kim bilir bir yüzyıl da böyle geçti
hayrettin geçkin