Din,  Toplum

Aksi Halde Yakacaklar…

Dün tesadüf eseri iki programı izledim, her iki videoda solcu erkeklere kadınların ilgi duyduğunu fark eden ergenlerin devrimden anlamadıkları halde devrimci olma arzularını ileterek solculuk yolculuklarını aktarmaya başladılar. Düşündüm, benim solcu bir kız olmamın hakkımda olumlu bir etkisini hatırlayamadım. Çünkü, türbancı kesim bilirdi ki hiçbir kuvvvet başımı örttüremezdi. Bu benim için elbette ki güzel bir şeydi, fakat bana bir hava katmıyordu. Erkeklere neden solculuk bir şeyler dış görünüşünde etki gösterebiliyordu. Sebebi çok açıktı, solcu erkekler kadınlara nazik davranırdı. Zıbın giymek yerine kıravat taktıkları takım elbiseleriyle toplumda göze batarlardı. Sakalları ile kirli bir görüntüleri olmaz ve merhametli görüntüleri ile kadına şiddetleriyle bilinmezlerdi. Solcu erkeklerden hoşlanan farkındalıklı kadınlarımız, hak ettikleri şekilde yaşamayı arzu ediyor. Birkaç kuruşa başlık parasıyla hayatının ne satılmasını istiyor ne de damızlık olarak kullanılmak… Dünya tarihine bakacak olursak da benzer olayların din kültürüyle artması hayli korkunç ki binlerce yıl önceden günümüze Kadınları Koruma Kanunları diye korkunç bir destan kaldı, erkekler için hiçbir hukuki bir gelişme yok, çünkü erkekler zarar görmüyor. Erkekler zarar veriyor. Ne diyeyim dünyadaki tüm kadın hukuksal düzenlemelere sebep olanlara, dünyanın ayıbını nasıl anlatayım, kelime dağarcığım içimde sıkıştı, adını siz koyun…

Türk tarihimize göre, ilkbaharda yılbaşı kutlamaları yapardık. Nardugan Bayramına yeniden doğuş derdik. Akçam ağacını süsler hediyeler koyardık. Artık bahar ayıyla yeni ürünler doğadan hediye olarak fışıkıracaktı. Yani mahsüllerin kutlaması ve ritüeliydi bir yerde. Bizim gibi bir başka kültürü olan Kelt dininde ise, sonbahardan kışa doğru, kış için hazırlık dönemini içeren bir ritüel vardı. Öncülüğünü din insanlarının yaptığı bu kültürde meşe ağacı sağlamlık ifadesiydi ve ökse otu çok kutsaldı, çünkü ökse otuyla halusinojenik karışımlarla ilaçlar üretilirdi. Kış için hazırlık yapma ritüelleri festivalcesine kutlanırdı. (Birçok toplumda tarihi benzerlikler bulunmaktadır.) Kelt yeni yılı kutlama ritüeline Samhain Ayini deniyordu. (Zamanla bu ayin Hristiyanlaştırıldı…) Kutsal bir dönem olması ve insanların birleştiği bu ortamda (çünkü şenlik havasında birlite yiyip, içerlerdi) korkularını yönetmek için olduğuna inandığım yeni bir fikirsel üretimde bulunmuşlar ve ahiretten buraya perdenin ince olduğu söylenmiş, ölülerin oldukları yere geri döndüğüne inandırılmış. Samhain Ayini kış için erzak stoklamak, sığırları (yenilebilir hayvanları) kesmek ve kemikleri zamanla şenlik ateşi olarak bilinen “kemik ateşlerinde” imha etmeyi içine alıyor. İnsanların o mutlu sırada ürktüğü ihtimal olan öteki dünyadan ziyaretçilerin ziyafete gelme ihtimali vardı. Druitler, o ölüler gelmesin diye Tanrı bilir neler yapmış ve yaptırmışlardır. 19. yüzyılda ölüleri korkutmak için kabakları oymuşlar, içine ateşi bırakarak. (Belki o dönemde bu buluşa da kabak üreten akıllı İrlandalılar sebep olmuştu.) Zamanla İrlandalılar ABD’ye göçtü, derken Hristiyan kültürü ile de bazı ortak noktalarda buluşuldu. Şeker ikramları gibi birçok gelişmeler zamanla eklendi ki gerisini filmlerden biliyorsunuz. Günümüzde o yakılan kadınlar bayram olarak kutlanıyor. Ne vahim detay bu! Yazımın konusu yakılan kadınların dinle yani siyasi yönetimle ilişkisi ki artık, konuya başlayabilirim.

Yakılan kadınlar cadılar mıydı? Hayır! (Bugünlerde Akp’nin öğrettiği bilgiyle yazıyorum, kadınları hedef alan toplumlarda yozlaşma hızlılık kazanıyor. Karanlık çağları örnek alarak hazırlamışlar, bizi yöneten belli siyasaları.) Eskiden hor görülen kadınların ortak özellikleri çok güzel, çok akıllı ve çok sorgulayan olmaları… Doğa ile iç içe olan bu kadınlar düşünüyordu, ilaçlar üretiyordu ve asla kendilerine sorgulanması yasaklanmış olan bir şeye inanacak kadar aptal değillerdi ki kendilerine sunulan daha kötülere şükür etmiyorlardı.

Doğanın parçası olduğunu bilen bu kadınların doğa ile ilişikisi çok güçlüydü, yaprak gibi rüzgarda saçlarını savurarak dans ediyorlardı, fakat dans etmek günahtı kulların kararıyla… Şarkı söylüyorlardı, fakat şarkı söylemeleri güzel kadınların erkekleri tahrik eder fikriyle yasaktı…

Doğa kendilerine işaret çiziyor ve onlar doğayı takip etmek istiyorlardı. Çaresizliklerine çareler arıyorlardı. Hikayeler vardı tanık olmadıkları zamanlardan ve hikayeleri birileri tanıklık ederek karşılarına çıkıyordu. Hikayeler doğaya uymuyordu. Bitkisel ilaçlarda aşırı yetenekli olan bu kadınlar, rahiplerin kader söylemlerine güvenerek çaresizliği seçmiyorlardı. Hiçbir zaman kader tanımını tanımadılar.

Biraz çok biliyorlardı! Çağdaki etkilerin önüne geçip menfaat elde etmek isteyenlerin karşılarında yer alıyorlardı. Zehirli mantarın varlığına tanık olup, doğru zamanda belki bir subyancıya zehirli mantarı hediye etmişlerdi. (Doğanın sunduğu her şeyin bir faydasının olduğuna inandıklarından bu söylemde bulundum.) Doğaya karşı çıkan dincilerin hikayelerine itaat etmeyen bu kadınlar her defasında hiçbir suçlu erkeğin görmediği şekilde cezalandırıldılar. Zaten, kötü kişiler toplumda güçlüydü ve kadınlar erkeklerden bedensel (sosyolojik olarak kadınların tüm gücü ellerinden alınmıştı) olarak çok güçsüzdü. Kadına yalnızca ev işini layık görenler, ellerinde yalnız süpürge olsun istediler. Elinin süpürgesiyle kal sen kadınsın diyorlardı. Süpürgeleriyle uçmuyorlardı, fakat süpürgeleriyle rol yetersiz kalıyordu. Bu güzel kadınlara türlü sebeplerden cezalarla başka kadınlara ibret niteliğinde en ağır cezayı verdiler. Geçmişteki bilgileri referans alarak (acımasızlıkla) yeni bir şekilde kullandılar.

Önce kazık/kazıklar hazırlanıyordu, doğanın parçası olan odunlar kadını/kadınları iyice yakacak şekilde çokça diziyorlardı. (Şov için ve topluma korku için toplumu davet ediyorlardı.) Sonra cezalandırılacak kadın/kadınlar getiriliyordu. Elleri bağlanıyordu önce, sonra ayakları. Daha sonra tüm bedenleri iyice kazığa bağlanıyordu. Yakılırken düşünüyorlardı; Tanrı var mıydı, Tanrı hiç var olmuş muydu, o hikayelerdeki melekler gerçek olsaydı kurtulurduk diye… ve nicesiyle, geride bıraktıkları çocukları, aşkları dahilinde… Tam o sırada kimi vaaz veriyor kimi izliyordu, kimi korkuyor kimi acıyordu, hatta kimileri bu olaydan zevk alıyordu. İzlerken mutlululukları okunanlar vardı. Ama en mutluları karar kılan ve topluma korku salan din insanları olmuştu.

1600 yılında her kadın yakılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Sahte ocak infazlarıyla cadılıklarını itiraf ettirmek için çocuklarına işkenceler edildi. Zoraki arzu ettikleri cevapları aldılar. Sonra çocuklarının gelişmesine mani oldular ve anasız kalan çocukların arzularınca yaşamasını sağladılar. Çocukları buz altında kalırken kız kardeşlerden ifade istediler, üstelik kazıkta birbirlerine sırt çevrili bağlılardı ve yine odunlar hazırlanıyordu. Kimi kadınlar su altında tutuldu, yüzeye çıkabilselerdi suçlu ve kayıplardı. Her iki durumda da kadınlar yaşatılmazdı özetle.

Kadınlar için ayetler indi, kadınlar ötekileştirildiler ve ikinci sınıfta görüldüler, kadınlara tükürüldü ve küfürler edidi, kadınların her yerde nasıl hareket etmeleri gerektiği yönünde tüzükler hazırlandı, yetmedi(!); taşlandılar, kafalarına sıkıldı, kelleleri kesildi, uçurumlardan atıldı ve kadınlar toprakların derinliklerine gömüldü.

Yıllardır süren kadın terörüne çare bulamıyoruz. Zaman akıp geçiyor ve pek bir şeyi değiştiremiyoruz. Birileri için hem güzelleşen hem çirkinleşen cadılarız. Erkeklerin şehvet duyduğu zamanlarda kadınlar güzel iken, ulaşamadıklarında kadınlar gözlerinde çirkinleşiyor. (Bir başka çirkinleştirme örneği ise,, şeriat işe yönetilen ülkelerde tecavüze uğrayan kadınları şerri kanunlarca  recim uygulatarak, taşlanarak ölen kadınların o güzelliklerinden eser kalmıyor.)Ülkemizde yakılan kızlarımız aklıma geliyor, hatta bir tanesi diri diri bidonda yakılmıştı. O bidonda yakılmadan önce, iktidar hukuksal olarak ateşi hazırlamıştı. 

Kadınlar olarak birbirimize sahip çıkamıyoruz. Türbanlı bacılar bugün yakılan kadınları türbansızlıklarından hak bularak izliyorlar. Başı açık olanların hedef olduğu bu ülkede adalet herkese eşit olsun istiyorum. Bir örtü nesnesi birbirimizden ayırmasın.

Hadi kadınlar örtülü/örtüsüz birleşelim. Bir çember oluşturalım, bir barış şarkısını ilahi yapalım, sağlıklığımızla mutlu birbirimize bakalım ve birbirimizi koruyalım. Gerçekler ışığımız, birliğimiz birbirimizi korumak sebebiyle olsun. Gözümüzü açıp, tek yaşam hakkımızın tamamını arzumuzca kullanalım. Büyük bir kazanda kabaklama pişirelim, ekonomiyi üzerimizden kurmak isteyenler de başarımızla çaresiz kalsın. Ve hep birlikte sihirli cümlemizi söyleyelim:

İnsan olarak yaşam hakkımızı arzumuzca kullanacağız!

İlkay

Yeeeeeeaaaaaahhh!!! – Gündem Arşivi (gundemarsivi.com)

Kadın Tanrı Doğurdu (Son) – Gündem Arşivi (gundemarsivi.com)

Yozlaşmaları Kadınlar Bastırıyor (!) – Gündem Arşivi (gundemarsivi.com)

 

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Bir yorum

  • HayatiSarnık

    Tanrı kadını yarattı… Kadında ege kemiğinden erkeği yarattı (Zor işlerde kullanmak için) Erkekler bedensel güçlerinin farkına vardılar. Fakat zekâ bakımından zayıftılar. Onlarda Tanrıyı yarattılar. Her yaptıkları kötü olguları tanrının üzerine atarak aklanma yolunu seçtiler. Binlerce yıldır bu statü değişmedi. Görülmeyen varlıklar olmazsa olmazları oldu. Günah keçileri hep görünmezler oldu.

Siz de fikrinizi söyleyin!