Deneme,  Toplum

Tehlikeli Rastlaşmalar

Selma ablam meme kanserine yakalandı. Yirmi altı yaşındaydı. Cıvıl cıvıldı. Tanıdan üç ay sonra enişte bey onu boşadı; üç kez: “Boş ol, boş ol, boş ol!” diyerek. Ablamı, Ali’ye imam nikahıyla vermişlerdi!

Ardından da, bizlerin gözüne sokarcasına kır düğünü yapıp Mehtap’la evlendi Ali…

Gerdeğe gireceği gece, köşeye yattım. Gelin hanımla evden içeri adımını atarken karşısına dikildim. Kafasına iki el ateş ettim. Birini kendim için birini Selma ablam adına.

Ablamın acısını dindirmek istedim, Ali’yi öldürdüm. Vicdanım rahat. Pişman değilim.

Kendisine nefretimiz kalmadı artık!

Sabıkasızım.

Verilecek cezayı göğsüme yaslayıp şerefimle uyuyacağım.

Takdir yüce Türk adaletinindir!

Beyoğlu Emniyet Amirliği’nin duvarlarının dili olsa da anlatsa ser verip sır vermediğimizi… Rampa yukarı vurduk… Taksim’e tırmandık. Ortalık felaket, insan kaynıyor. Hava sıcak ya, cıbıldak dolu her taraf!

O bar, bu bar, şu bar..: Bir yandan pıt pıtlandık, bir yandan sulandık… Bu meretle de alkol almamak lazım aslında da!.. Farklı bir dünyaya inelim istedik…

Eee, müzik de güzel. Sallandık. Koptuk. Sallandıkça pıtlar patladı… Ter boşaldı her tarafımızdan. Çenemiz bir kilitli bir açık!

Çıtırlar cangılının ortasındayız. Bar dilber kaynıyor. Kimi kederden paramparça sallanıyordu, kimi de nefretini atıyordu bedeninden. Alay edercesine gülümseyen, dans ederken bedensel kıvrımlarıyla erotizmin betimlemesini yansıtan dolgun ve solgun gacılar.

Manita düştü mü yakınımıza!?! Muhtemelen ondan çıkmıştır bu kavga.

Şeker Osman’ın boynu kopmuş satırla. Benim de böbreğim düşmüş kaldırıma başka bir satırla…

Plastik aşklar çağındayız!

Hatırlamıyorum, kadın mıydı bizi bize düşüren, aşk mıydı!!? Belki de başkası kıydı bize. Devir puştluk devri…

Tanrı çok susamıştı. Kan sundum ona! Kardeşimdi. Öz değil! Üvey de sayılmaz. Belimizde satırlar, cebimizde hafta sonu demetimiz… Sütlüce’den yola çıktık…

Uykulukçuyum. Uykulukçu tezgahım var Sütlüce’de kaldırım kenarında. Yirmi dört saat açığız. Hizmette ve serviste sınır yok!..

Kasımpaşa’da Çilli İbo’dan Rohypnol haplarını kurtardık. Sağ olsun, para almadı bizden. Çaça Nuri’den de extacy aldık bir avuç… Ama şerefsiz kazık çaktı bize: tanesine yirmi papel çekti…

Neyse yürürken ikişer tane yuttuk hemen. Dolapdere’ye uğradık “selam vermek” için. Hoş sohbet ederken, güzel bir üçlü sardı bize. Açık havada püfür püfür emdik dumanı… İnce belli bardaklarla çay içtik üstüne…

Mal güzel mi güzel! Eyvallah, deyip kalkarken bir plaka da cebimize indirdi… Benim size hediyem, dedi.

Dozer Ahmet bu, aslandır! Alemi de raconu da ezbere bilir… Gerçi, ne zaman yolumu onun mekanına düşürsem, yukarıda Allah var, illaki yolluğunu cebime sokuşturur… Hukukumuz eskiye dayanır onunla…

Ben, Şeker Osman’a satır sallamadım… Efendim?!.. Suçsuzum…

Kar yağıyordu içime.

Gerçi trajedilerin mevsimi olmaz… Sevgileri kemiren bardan ne zaman çıkmışız ki?!..

Delilleri ben karartmadım. Kar yağıyordu İstanbul’a lapa lapa: Kırmızı.

Bu olayda bir yanlışlık var. Yaz sonuydu. Bu kar nereden çıktı?…

Bağışlayın, yorgunum efendim. Aynı zamanda bedenden yaralı. Oturabilir miyim?

Siz de fikrinizi söyleyin!