Edebiyat,  Kitaplar,  Toplum

Taşağıl – Talat Aydilek

Bu yazımda daha önce değinmediğim bir türde kitabı tanıtmak istiyorum. Yöresel bir tanıtım kitabı… Değerli dostum Talat Aydilek’in doğduğu, çocukluğunu geçirdiği -kendi deyişiyle- topraklarını anlattığı, tanıttığı bir kitap. Talat Aydilek bir öğretmen ama biz onu daha çok kitap sevdalısı olarak tanırız. Öğretmenliğin yanı sıra birçok yerde kütüphane yöneticiliği, müdürlüğü yapmıştır. Emekli olmadan önce son işi de on dört yıl görev yaptığı İzmir Atatürk İl Halk Kütüphane Müdürlüğü’dür.

Önsöz başlığı altında ilk sözlerinin, “Taşağıl, doğduğum, doyduğum, her zaman ‘bıraksalar çalısına konmak istediğim kent’ olmuştur benim için. Böyle bir eseri ortaya koyarken, vefa duygumu yerine getirmiş olmanın hazzını yaşıyorum” olması gerçekten yaşadığı duygu yoğunluğunu ortaya koyuyor.

Yöresel özellikleri, değerleri işleyen bir kitap olduğu için elbette ilk sayfaları sanki sadece oralarda yaşayanları ilgilendirirmiş gibi geliyor ancak sayfalar ilerledikçe her kesimden okur kendini ilgilendirecek bir şeyler bulmaya başlıyor. Genellikle yeri geldikçe “Anadolu’nun bağrından” deriz ya, Taşağıl da Anadolu coğrafyasının bir parçası olduğunu hemen gösteriyor. Yetiştirdiği önemli insanları, Ulusal Kurtuluş Savaşımıza yaptığı katkıları görmek onlarla gururlanmak için illaki Taşağıllı olmak da gerekmiyor.

Eğitim – Öğretim, Sağlık, Ulaşım, Haberleşme başlıkları altında verilen bilgiler gün gelip de arayarak ulaşamayacağınız türden. Okuyucunun ilgisini çekmekle kalmıyor, yazan kişi iseniz elinize güçlü bir kaynak da sunuyor. Günlük Yaşam bölümünü okurken kendimi bir köy filminin içinde ya da köy romanının betimlemesinde buluverdim ama son derece gerçekçi ve bilgilendirici şekilde…

Bilgilendirici derken, ilk kez karşılaştığım “Yazla – Güzle” sözcüklerini önce yazım hatası sandığımı anımsadıkça kendime gülüyorum, bilgilenmenin, öğrenmenin sonu yok diye… Ne güzel bir sözcükmüş “Yazla.” Yaz mevsiminde göçülen ya da gezmeye gidilen yüksek, serin yer, anlamındaymış. Taşağıl için başka bir anlam taşırmış, yaylaya değil ovaya göçülürmüş. Ardından “yazla”da yaşam anlatılmaya başlanınca okur nasıl şaşıp da kalmasın… Bir yaşam biçimi nasıl bu denli renkli olabilir, bir dil nasıl bu denli varsıl olabilir. İşte Anadolu mozaiğinin güzelliği…

Taşağıl’daki meslekleri okurken yaşamının bir bölümü köyde geçenler veya yaşı elli altmışın üzerinde olanlar eminim kendi anılarıyla da karşılaşacaklardır. Bakkal, terzi, değirmen, yağhane, fırın, aşevi, demirci, saraç, kalaycı, tüfekçi, ayakkabıcı, tellal derken, belki bir kısmı yaşamını sürdürse de artık birçoğunu kentlerdeki etnografya müzelerinde görebiliyoruz. Oysa Talat Aydilek bize kanlı canlı anlatıyor.

Bazı bölümleri ancak başlıklar vererek özetleyebilirim.

İnanışlar bölünde her başlıkta çok ayrıntı var. Çocuğu olmayanlar için, Delikli taş, Hayvan başı iskeleti asmak, Bıçak koyma, Ay tutulması, Aydaş pişirme, Temre çizme, Temre tedavisi, Küt gezdirmesi, Gelinlik kıza niyet etmek, Kurşun dökme, Tuz dökme, Delik taştan geçirme, Çocuk tuzlanması, Tüfeğin avının tutulması, İp germe, Kız başının örtülmesi, Kız isteme, Nişan ve kına gecesi, Okuntu, Düğün, Düğün yemeği, İndirmelik, Doğum adetleri…

Bu başlıkların altları öylesine dolu ki bir kısmı sadece Anadolu’da yaşayan değil Orta Asya’nın derinlerinden gelmiş, günümüze değin benliğimize işlemiş belki de nesiller boyu devam edip sürecek geleneklerimiz, göreneklerimiz.

Yemek açısından her bölgemizin zenginliği farklıdır. Her yörenin alışkanlıkları, ağız tadı değişik olsa da bir Anadolu sofrasına oturduğumuzda birçoğumuzun iştahı açılır, hem görsel hem de lezzet olarak doyumsuz keyiflerle karşı karşıya kalırız. Talat Aydilek bize Taşağıl özelinde bölge genelinin yemeklerini de sunuyor: Keşkek, Arapaşı, Softalar aşı, Domatesli aş, Gabıkllı yemeği, Yarma tarhana, Koca tarhana, Testi çökeleği, Bişi / Pişi, Kirkitle, Gavurga / Patlamış mısır, Bestel, Yat geber ekmeği, Katmer, Darı kömbesi, Töllü, Pekmezli kabak tatlısı, Baklava. İnsanda “Olsa da yesek” duygusunu yaşatıyor.

Anadolu’nun bin yıllık geleneğidir halk hekimliği. Elbette her yörede farklılıklar olsa da yine de hepimizin bildiği, duyduğu ortak şeyler de vardır. Kekik yağı, Kekik suyu, Kupa çekmek, Hayıtlı / Püseli yakı, Püse, Lokumlu Sakızlak, Akmalı yakı, Yaralı parmağa işemek gibi…

Çocuk ve yetişkin oyunları dediğimiz zaman şimdilerde çocukların yerlerinden kımıldamadan bilgisayarlar ve telefonlardan oynadıkları oyunlardan başka oyun biliyorlar mı acaba diye düşünmeden yapamıyorum. Belki biraz okullarda teneffüslerde on dakikaya ne sığarsa hepsi o kadar işte… Ama Taşağıl çocuklarını izlerken gıpta ile bakmamak elde değil. Hem de oyunların sadece adları değil nasıl oynandıkları da anlatılmış: Ara kesti, Yitirmecilik, Çırakman, Kale, Üçtaş Beştaş, Uzuneşek, Kıç kazmacık, Med deynek, Çelik çomak, Yağmur ebesi, Poyraz ebesi, Issı daş (Issı Taş), Yüksük bulma, Elim elim epelek, Uçurtma, Çıngırak, Cinyalak…

Kitap, bayramlarımız, ağıtlarımız, maniler, ninniler, şiirler, söylencelerle devam ediyor ve yerel sözcükler bölümüyle sonlanıyor ki sadece yerel sözcükler bölümü başlı başına bir zenginlik.

Bugün paylaştığımız kitap bir roman, öykü ya da bir deneme değil. Bana göre hepsine kaynak olabilecek farklı bir çalışma. Zaman zaman bu tür kitapları okumayı seviyorum, birikimimi arttırdığını düşünüyorum.

Kalemine sağlık Talat Aydilek

Siz de fikrinizi söyleyin!