Bilim,  Çocuk Gündemi,  Kitaplar

Sibernetik Kesişmeler – İlhan Soytürk

Bir önceki yazımın konusu olan kitap için “daha önce değinmediğim bir tür”demiştim. Bugünkü kitabım da böyle. Çocuk romanı diyen de olabilir, gençlik romanı da. Bana göre eğitici ama bir o kadar da eğlendirici bir gençlik romanı…

Bilimkurgu herkesin ilgisini çeken bir alandır. Sinemayla, edebiyatla, belgesellerle hep gözümüzün önündedir. Hangimiz Jules Verne’in romanlarını okuyup da etkilenmedik ki. Bir de bu romanları yazıldığı yıllarda okuyanları düşünün, kim bilir onlar ne hayaller kurdular. Aslına bakacak olursanız bugünün gençleri gelecek öngörüleri konusunda çok fazla şaşırmayacaklar. Her yanları teknoloji ile çevrelenmiş durumda.

O zaman yapacak en güzel şey bu alışkanlıklarından yararlanmak. İlhan Soytürk de tam olarak böyle yapıyor. Yirmi birinci yüzyılda derken içinde bulunduğumuz yüzyıldan söz ediyor, ama son on yirmi yılda yaşadığımız gelişmeleri anımsayınca hiç de yadırgamayacağımız kesin.

Roman Özgür adında bir gencin yaşamından anlar, günler sunuyor. Her biri okuru rahatsız etmeyen bilgilendirmelerle dolu. Örneğin “Kayak elbisesinin başlığındaki GPS (Global Positioning System: Küresel Yer Belirleme Sistemi)” derken parantez içinde verilen bilgi ne denli rahat algılanıyor.

Romanın bir yerinde sağlık kontrolü yapılması sırasında “Aslında kanser hep var. Tüm kanserlerin yüzde ellisine P53 geni neden olur. Bu genin hasara uğramasıyla hastalığın oluşmasının bir bağlantısı olduğu tespit edildi. Gen, siz canlılarda çevresel ve kimyasallar nedenleriyle bozulur. Tükettiğiniz yiyecekler, kanser riski taşıyan bu gende zamanla tahribata yol açar, kanser oluşumuna neden olur. Ayrıca kimyasalları, birtakım yiyeceklerle bilerek ya da bilmeden vücudunuza aldığınız sürece, kanser oluşmaya devam eder. Bu alışkanlıklar olduğu sürece de kanser oluşmaya devam edecek. Bilim insanları hiçbir zaman kanseri tedavi etmedi, edemeyecek. Nasıl ki marburg, ebola, sars gibi virüslerle yaşıyorsanız kanser ile de yalnızca ateşkes yapıldı, anlaşma sağlandı ve o şekilde yaşıyorsunuz. Yani kanserle olan mücadelede yenen yenilen taraf yok.” Paragrafını okurken birçoğumuzun yakınlarının içinde bulunduğu bir hastalık üzerine bilgi vermek ustaca…

Özellikle son yıllarda yaşadığımız “Küresel İklim Değişikliği ve Kuraklık” konusuna da, kısaca özetleyebileceğim “Ülkelerin birçoğu susuzlukla mücadele ediyor. Güney Yarım Küre susuzluğun pençesinde can çekişiyor. Bizim her tarafımız denizlerle çevrili olmasına rağmen su yoksulu ülkeler arasında olduğumuzu unutmayalım. Suyu daha tasarruflu kullanmalıyız” diyerek değinilmesi bir nebze de olsa gerçekten su tasarrufu konusunda çok yararlı.

Hatta İlhan Soytürk inşaat sektörüne de el atmış, iyi de yapmış. Geçtiğimiz ay yaşadığımız büyük depremi hissetmiştir belki de kim bilir. “Yirmi birinci yüzyılda inşaatların iskeletinde kullanılan çelik, demir, çimento karışımı madde yerine nano teknoloji kullanarak ana omurgayı karbonla tüplerden yapıyorlardı. Karbon nanotüplerden oluşan bu iskeletler çelikten sağlam, dayanıklılık derecesi daha yüksekti.” Bir inşaat mühendisi olarak yazarın bu saptamasına ve çözümüne elbette saygıyla bakıyorum.

Gerçi birçok bilimkurgu filminde karşılaşmış olsak da romanda karşılaşılan uzay asansörleri, deneysel robotlar, kuantum bilgisayarlar, telepati ile aracı da garajdan çıkması ve hazır olması komutunu iletmek, telepati ile aracı park etmek, organ üretme birimi, kanamayı durduran nano çipler, holografik olarak o anda oynanan bir salonda basketbol izlemek, bilgisayarlı kaykaylar gibi ayrıntıları normal yaşamın içinde duyumsamak çok güzel.

Elbette içimi burkan gerçeklerden de söz ediliyor. Kütüphanelerin kaybolup her şeyin bilgisayarlarda olması, nesli tükenen Kelaynak kuşlarının genlerinin bir kayanın kovuğunda bulunması, insanların neredeyse tamamının saçlarının olmamasının nedeninin kimyasallar olması, temizliklerin kimyasal sıvılarla yapılması gibi. Aslında elbette bu örnekler daha çoktur ama, sanırım İlhan Soytürk gençlerin moralini fazla bozmak istememiş.

“Önce kendi yurdumuzu tanıyalım.” gibi çok önemli bir vurgu yapılarak romanın bir bölümü de turistik geziye ayrılmış. Bugün de değerli alanlarımızdan olan, Şanlıurfa, Sıra Gecesi, Göbeklitepe, Nemrut, Divriği Ulu Camii, Efes, Pergamon ve Elbette İzmir Agora, Kadifekale, Tarihi Asansör programdaki alanlarımız.

Üstelik Göbeklitepe, Nemrut, Efes ve Pergamon’u gezerken sanal gözlüklerle bu bölgelerin oluşum evrelerini izlemek harika bir deneyim.

Romanın sonunda ne olursa olsun insanlarla robotlar arasında bir çatışma olabileceği olasılığını irdelenmesi de her koşulda her şeyin sorgulanması gerektiği olgusunun bir göstergesi.

Sözün özü, İlhan Soytürk gençlerin önünü açarken eğitimci oluşunun bütün olanaklarından yararlanmış, sıkıcı bilgilendirmenin ötesine geçerek hayal dünyasından yararlanma yolunu seçmiş. Genellikle ders verirken sıkıcı olabilecek konuları “öğretmen yazar” olarak bilgileri akışın içinde eriterek vermesi çok değerli.

Kalemine sağlık İlhan Soytürk…

 

M. Osman Akbaşak

Taşağıl – Talat Aydilek

Üçüncü Mekân Esintileri – Yunus Bekir Yurdakul

Siz de fikrinizi söyleyin!