İnancımı Nasıl Yitirdim?..

Türkiye’nin en büyük ilaç firmalarından birinde çalışıyorum, maaşlarımız ve işverenin çalışanına verdiği değer Türkiye ortalamasının çok üzerindeydi; buna rağmen kapitalist yaşam ve üretim biçimini anlayamıyordum (zamanla maddi ve manevi olarak bunlar da geriledi doğal olarak çünkü kapitalizmin işlemesi için sömürmesi gerekiyordu ve daha sonra fabrika yabancılara satıldı) daha iyisi mümkün olmalıydı. Dünyayı yöneten insanları merak ediyordum, bu insanların toplumun hayrını düşünen bir yapıya sahip olmadıklarını öngörüyordum. Bu arada kendime göre formatladığım bir İslamiyet anlayışım vardı oruç, fitre, zekat dahlinde bir Müslümandım, inancımı sorgulamadığım gibi Müslümanlığın son din olduğu ve bu topraklarda doğduğum için kendimi şanslı hissediyordum, dini günler hariç alkol tüketiyordum, Kur’an’ı Türkçe mealinden okuyup bir şey anlamamıştım. Genelde sorgulamalarım kapitalizm üzerineydi ve bu sorgulamalar beni kitaplarla tanıştırdı. Yukarıda da belirttiğim gibi yöneten insanları tanımak istemiştim, bunların herhangi bir dini inancı ve insanlığı olmadığını düşünüyordum, savaşlar ve krizler birçok insan gibi benim de canımı yakıyordu, fakat birileri bu ortamlardan zenginliklerine zenginlik, güçlerine güç katıyordu, bizler için daha iyisi mümkün olmalıydı, üretiyoruz fakat; kimin için ve ne için hep sorguluyordum, ayrıca derdimi sendikadaki arkadaşlarıma bile anlatamıyordum. Bir gün televizyonda Rothschild ailesinin ismini duydum ve bunlarla ilgili kitaplarla kitap okumaya başladım, fakat okudukça her kitap bir başka kaynağı çıkarıyordu karşıma cumhuriyet tarihi, Fransız İhtilali, fakat pazılı tam manasıyla tamamladığımı düşünemiyordum, bu arada kapitalizmi sorgularken dinleri de sorgular olmuştum, çünkü soru işaretleri artmış okuduğum kitaplardaki insan manzaraları bana dinleri halkların, zenginliği ise birkaç asalağın yaşadığını göstermeye başlamıştı ve daha fazla kaynak daha fazla okumakla hayatım geçer olmuştu, ayrıca bir yandan da işe gidiyor iş yerinde arkadaşlarıma sorunun yönetenlerde değil, yönetilenlerde olduğunu, hayata yön veren her şeyin hikaye olduğunu anlatmaya çalışıyordum fakat olmuyordu, okumadan herşeyi biliyorlardı maalesef. Bu arada  soru işaretleri de devam ediyordu, hayatımız bir kitapsa biz bunun son sayfasını yaşıyorduk, bilgi için bir önceki sayfalara ihtiyacımız oluyordu; sayfaları geriye  doğru çevirerek Sümerlilere kadar gelip İbrahim’i dinlerin kaynağını bulmuştum fakat pazılı tam manasıyla tamamladığımı düşünemiyordum, daha da öncesi olmalıydı. Hayat dediğimiz kitabı sondan geriye doğru değil de başından okumalıydım oysa başı neresiydi, bilmiyordum. Bir gün benim gibi kitap okuyan mühendis kardeşlerimden biri Alaeddin Şenel’in ‘’Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanın Tarihi’’ kitabını aldığını söyledi, aradığım kitabın bu olduğunu gördüm çünkü bu kitap hayatı daha farklı anlatıyordu ve ben artık pazılın 13.7 milyar yıllık dilimine ulaşmıştım. Big bang, evrim kısaca bilim çok farklı, dinler çok farklı konulardan bahsediyordu, İbrahim’i dinlerin kitaplarındaki Adem’i göremiyordum, insanın tanrıyı icat etmesi ve çok tanrılı dinler, sihirsel düşünme ve kahin yönetenler, kral tanrılar, yaşadığı ispatlanan veya ispatlanamayan peygamberleri ve hikayeleri, en sonunda bunlardan pek farkı olmayan burjuvanın iktidarı ve onun en iyisini en ucuza üretme hikayesini görüyordum.                                                                                                                 Homo Sapiens Sapiens, bu günlere milyonlarca yıllık bir deneme yanılma ve gelişim döneminden geçerek gelmişti. Yaşadığımız aydınlanma döneminde hala bilmediğimiz yığınla sorular karşımızda duruyorken, (akıllanmasaydık, evrene yayılabilecek miyiz, big bang öncesi vb. gibi ) bir diğer yandan da hayatı biliyormuş gibi yaşamak anlaşılır gibi değildi. Sonuç olarak hikayeleri yazan da yaşayan da insandı; hikayesini inandıranlar krallar gibi, inananlar ise köle gibi yaşıyordu ve bu uğurda seve seve hayatlarını bile verebiliyordu. Aslında gerçekler apaçık gözümüzün önünde olmasına rağmen, gözler o kadar körelmişti ki karanlıkta gül gibi yaşıyorlardı. Toplulukların aydınlığı istemediklerini, aydınlatmak isteyen aydınları taşa tuttuklarını, katlettiklerini üzülerek görüyordum. Bir şeyler yapmalıydım fakat ne yapacağımı bilemiyordum, anlatamıyordum, bilen de biliyordu zaten. Karanlığa alışan gözler nasıl açılırdı, bu yüzden sizlere kendi hikayemi yazdım. Sağlıcakla kalın.   Ufukcet https://twitter.com/KemalistIlkay/status/1101551758348709888