Deneme,  Tartışma,  Toplum

Benden Bize…

Beklediğim gece boyu sonunda gün aydınlanırken seslere kurarım zamanı, içimin derinlerindeki mahrem telinden başkalarının tellerine geçerken değişir yüzümün asfaltı.

I – Başlangıç

Hayatımın son yıllarının başlangıcında, acılar derinlerime gömüldü; umut ağrılarım bundan çok. Omuzlarım yere eğik, acımasız bir düşman bu yaşlılık. Gençliğimde yapacaklarım vardı, hayallerim, umutlarım; hepsi toplanıp şimdi yordular beni. Ben çok başkaydım ve her şey çok başkaydı, şimdi her şey gibi ben de başka…

Görünmezliğimi seçmiştim, görünür olmamı seçmeliydim. Oysa biliyordum, daha görünür olmak kolaydı. Benim için her şey çok kolaydı. Hep biraz param olsa, biraz şansım olsa; neler yapabileceğimi düşünür, başarılara muhakkak imza atabileceğimi hissederdim. Oysa, hep güzel bir rüya görüp kabus gibi bir yaşama hep uyandım. Kendime, becerilerime, tecrübelerime ve beni ben eden her şeye hatta hayatıma, çok büyük haksızlığı eden bendim. Başkaları için yaşamıştım, oysa başkaları hayatını yaşıyordu. Kimse bunu istememiş kimseyi dinlememiştim, çünkü yalnız kendimi dinlerdim.

Ben, kendim için ne kadar mühim olduğumu keşke vaktimde fark etseydim.

Peki, hep kendimde olsaydım sayılır mıydım?

Yaşlılık farkındalığım ne zaman başladı da hallerimi kıyaslayıp, iki (farklı/aynı) kadını birleştirip ayırıyor?

Zamanımız bizden sonrakilere hazırlanıyor. Zamanımızın bize sunacakları azalıyor ve diyorum ki kendime; istediğin her şeyi hala yapabilirsin! Elbette! Teslimiyetteki bir bağlaç bu ‘elbette’. Kendime teslim oluyorum. Başarılı olabilirim.

Macera beni bekliyor, geldiğim yerdeyim. Bugün kendim olmak, kendime haksızlık yapmadan yaşamak için yeni bir gün doğuyor. İlkay’ın ilkay’lık yapması için sahnemi henüz gördüm. Artık, yepyeni bir ben olacağım.

Yakınımın uzaklarıydım, artık uzaklarımın yakınıyım.

(Not alırken cümle bittiğinde hani noktayı atarız, geri yazacağımıza baktığımızda ‘ve’ bağlacını görünce, noktayı v’ye yakıştırmak gibi devamlar da var hayatımızda…)

II – Modern köleliğin hallerimizdeki etkileri

Basit bir algoritmada basit bir kod gibi bir nüfusum var. Tarih hakkımda ve dünya insanının büyük çoğunluğuna yeni bir karakteri ben doğmadan çok önceleri çizmiş. Kapital sistemin modern köleleri olarak hayatımıza devam ederken, içimizdeki benliklerin çoğu haftanın beş günü sekizer saat susturulmuş. Birçok benliğimize çalıştığımız süreçlerde gerek olmuyor. Kimi kafasını yorarken, kimi bedenini yoruyor bu bağlamda; beni ben yapan her şeye muhtaçken, robot karakterimin sadece sağlığıma ihtiyacı olduğu öne çıkıyor. Kültürüm, öğrendiklerim, okuduklarım ve tecrübelerim dahilinde, her şey bazen o kadar çok önemsizleşiyor ki robot halimin hiç birine neredeyse ihtiyacı olmuyor, zaten yalnızca bir robot gibi komutları uyguluyor. Robot halim olmasaydı benliğimi daha iyi bilirdim ki merak da ediyorum açıkçası.

Neden ben, bire eşit ve neden birde, çoklu kişilik var? ‘Ben’e biz mi deseydik, o vakit ‘biz’e ne demeliydik?

Ailemizin yanında başka, arkadaşımızın yanında başka, iş yerimizde başka hallere bürünürken yalnız, yalnız kaldığımız vakitlerde mi kendimiz oluruz? Her yerde aynı olmak elbette mümkün değil. Mesela aynı evde; kardeşimin yanında ayağımı uzatabilirken babamın yanında dik otururum, kardeşime saygısız mıyım yoksa babama saygım samimiyetsizlikle de ölçülebilir mi? Ki burada vermek istediğim örnekle aktarmak istediğim şu, bir mekanda bile değişirken her mekanda aynı olmak mümkünatı zor bir durum, fakat mümkünatı olan da bir durum gibi. (Ortak paydalarımızdaki her ortama uygunluk gösterebilecek karakterimizi seçmek.)

Bir başkasının benim gibi hissetmesi nasıl bir duygudur acaba? (Benden ilerde olanlar için acı ve benden geride olanlar için güzel olmalı.) İçimdeki benler benden ileri veya benden geri görünüyor, belki göründüğüm yüz hiç bana benzemiyor. Tembel, nankör ya da saygısız görünmek istemem ki hepimiz iyi görünmek isteriz.

Dinler tarihine bakınca, insan psikolojisinin binlerce asır öncesinden doğru analiz edildiğini görüyoruz. Toplumlar, seçim sandıklarında arzularına ulaştıracağına inandıkları en iyi hikayeleri takip ediyor. İnsan bazı zaman karmaşık olmayıp, en yalın haliyle yaşam ihtiyaçları ve zaafiyetleri doğrultusunda yönetilebiliyor. Fakat gündelik yaşamda insan; neyi ne zaman yapacağı, neye karar vereceği, hangi duyguda hangi tavrı vereceği sürprizlere gebe olabiliyor.

III – İnsan kendi başına karmaşık mı?

Elementlerim arasındaki uyumsuzluk yerimde saymama neden oluyor. (Bir örnek vereyim: rock’n rollu çok severken, klasik müziğe muhtacım, Türk sanat müziği hayranıyken, türkülerimizi de çok seviyorum. Bu sebepten her hangi bir müzikte ilerlemeyi başaramadım. Gitarı, kemanı, üflemeli ve ritimli çalgıları çok seviyorken, hepsi arasından bir tanesi öne çıkmadı.)

İçimdeki bizle nasıl anlaşıyorum ve nasıl bir bütün oluyorum?

Bir şeyi bilmediğime onu keşfettiğim vakit severek, onun üzerinde maceralarla hikayeleri kurgulamayı seviyorum. Diğer yandansa, süre gelen hikayelerden bıktım.

Aynada ben gözlerimin nasıl gördüğündense, gözlerimde ne gördüğümü gören susturulmuş kendimi önemsiyorum. Sahi ben içimde kimi görüyorum? Benimle aynı bedende bana hiç benzemeyen. Bazen kendimle çelişen ideolojik yapılarım atmosferlerine göre öne çıkıyor (bazen duygusal davranırken bazen rasyonel olmak gibi). Kimi zaman iç sesimdeki bene bürünürken, kimi zaman vücudumdaki ete kemiğe bürünüp, bana çizilen yolumda yürüyen naçiz bir insan oluyorum. (Bazense, her insanın maruz kaldığı bir şeylere maruz kalmak kendime mütevazı olmayı öğütlüyor.)

Burada olmak, ben olmak ve bu yazıda bizi (beni) yazmak güzel. Alternatifimden iyiyim. Alternatifim (robot halim) hiçbir zaman ben olmayacak. Benzeme noktasında kalacak. Belki de benim gibi olacak ama ben olmayacak.

Doğru hissetmek istiyorum. İnsan olmak hiç kolay değil.

IV – Ben’im üzerimde yazıyorum çünkü;

Her şey çok yanlış geliyor ve her şey çok yanlış ilerliyor. Toplumlar şaşırtıcı özellikleriyle nereye varacak. Birey, toplumu yaratıyor. Bireyi anlamadan bireylerin oluşturduğu toplumu nasıl anlayabilirim.

İnsanın okunamayacak, hesaplanamayacak ya da sezilip, gözlemlenemeyecek yönlerini bilmeye ihtiyaç hissediyorum; yola kendimle başlamak, işi kendimden bildirecek olsa da adımlamaya çalışıyorum.

Zamanla değişen insana tarihte bakınca kimi zaman aynı görünüyor. Asırlar önce söylenmiş sözlerin günümüzde haklılığını koruması ise çok sinir bozucu bir gerçek (sanki, evrimimiz bir zamana kadar ilerlemiş de sonra aynı kalmış gibi).

Düşünenin üzerinde düşünen bir toplum olmak için evrimsel süreci hızlandırma arzumdan, sizlere beni örnek iletip birlikte düşünelim istedim.

Toplumdaki insanlardan biriyim, onlar gibi psikolojik hallerim saptanamaz durumda. (Örneğin ağlamalarım; çok mutlu olduğumda feryat figan ağladığımı, çok üzüldüğümde ağlayamadığım zamanlarımı düşündüğüm vakit; insan psikolojisine yatırım yapacak cüreti bulmak zor.)

Her şey değişim halinde ve her şeye çabuk ayak uyduran değişik bir türüz. Kendimizi bulmadan yolumuzu nasıl bulur, hangi rolde bulunuruz? Olur ya bir gün kendimizi anlarsak, önce kendimizi sonra da belki dünyayı kurtarmaya bir adım ilerlemiş olabiliriz…

Kendimi bulmak için neden uzağa gitseydim?!.

Her yerde kendimiz olmak hepimizin meselesi olmalı! Her yerde kendimiz olursak, özgürlüğümüz artar. Daha medeni oluruz. Doğrularımızla yaşarız. Hallerimiz başka insanları ürkütmez. Birlik oluruz. Güç oluruz. Bizlerle birleşir, daha büyük bir biz oluruz. Kişisel gelişimiz hızlı ilerler ve dünya için bu tür, büyük bir kazanç olabilir yoksa sıkıntısıyız!…

Benliğimiz susmadan bizliğimiz konuşmayacak!

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!