Bilim Çevre,  Bilim Haberleri,  Bilim İklim,  Çocuk Gündemi,  Coğrafya,  Deneme,  Ebeveyn,  Güncel - Aktüalite,  Siyaset,  Tartışma,  Toplum

30 Ağustos Zafer Bayramı ve 1 Eylül Dünya Barış Günü…

30 Ağustos Zafer Bayramı

Bugün, Türk ulusuna Atamız Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihi bir armağanıdır.

Emperyalizme karşı kazanılan bu zafer sadece Türk ulusunun değil, tüm dünyanın mazlum uluslarının zaferidir.

Bu zaferin önemi sadece bu yüzyıl ve yalnızca bizim için değil, tüm bağımsız uluslar içinde artarak devam edecektir…

Emperyalizmin orantısız güçlerini; Çanakkale’de bozguna uğratmıştır.

Sakarya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’ndaki başarılarını savaş sonrası da barışı yöneten dünyanın en değerli komutanıdır.

Ve şu sözleri altın harflerle tarihin en görkemli sayfalarına yazılmıştır:

“Yurtta BARIŞ dünyada BARIŞ”

Zafer bayramımızın 99. yılı tüm Türk ulusuna ve tüm mazlum uluslara kutlu olsun…

Önümüzdeki 100. yılına tüm ulusumuz şimdiden hazırlanmalı daha bugünden. O kadar coşkulu kutlamalıyız ki…

Herhangi bir şekilde bu kutlamalardan rahatsız olanları ciddiye bile almayalım onlar zaten uluslararası gittikçe artan Atatürk sevgisinden eminim ki korkuyorlardır. En iyisi onları yok sayalım!

1 Eylül Dünya Barış Günü

Bugün Nazi ordularının Polonya işgali ile başlayan ve sonunda 50 milyon insanın ölümü ile sonuçlanan ikinci dünya savaşının başladığı gün olarak bilinir. Birleşmiş Milletler ise dünya barış gününü 21 Eylül olarak kabul etmiş.

Dünyanın bugünkü durumunu, “İklim krizi, küresel ısınma, aşırı hava olayları, suya erişim sorunları ve küresel açlık gibi…” tehlikeleri görürsek, barışın önemini kavrarız.

Sadece tek bir gün değil, haftanın tüm günleri, yıl boyunca her gün Dünya BARIŞ Günü olmalı. Yaşamımız için o çok sevdiğimiz Z kuşağı için, onların yaşama tutunabilmesi için!

Barış günlerine, barışa ihtiyacımız var… Şimdi önerilerimi sıralamak istiyorum:

Dünyamızın tüm değerleri insanların ortak malı olmalıdır. Burada önemli bulduğum bir örnekten söz edeyim;

1) Uluslararası Antarktika (Güney Kutup) Antlaşması:
1961 yılında bizim ülkemizin de içinde bulunduğu yaklaşık 49’u aşkın ülke imzaladı. Antlaşma ile “Antarktika yalnızca barışçıl amaçlar için kullanılabilir ve her ülke bu kıtada bilimsel araştırma yapabilme hakkına sahiptir. Bu kıtada büyük ülke, küçük ülke yoktur. hiç bir ülke bu coğrafyada petrol, ve maden arayamaz, üs kuramaz, kıtanın tüm zenginlikleri dünyanın ortak malıdır (aynı gök cisimleri ay, güneş gibi)”.

2) Kuzey Kutup Bölgesi için de Kuzey Kutup Konseyi kuruldu. Ancak burada şimdilik çok belirsizlikler var.

3) Dünyanın geleceği için tüm ülkeler Paris iklim antlaşmasını kabul etmelidir. (Maalesef ülkemiz bu antlaşmayı henüz kabul etmedi oysa termik santrallarımız nedeniyle çok miktarda karbon cezası ödemek zorunda kalabiliriz.)

4) Tüm ormanlar (Başta dünyanın ciğeri olarak bilinen Brezilya’daki Amazon ormanları) dünyanın ortak malı kabul edilmeli. Uluslararası bir antlaşma ve bu antlaşmayı güvence altına alacak irade oluşturulmalı.

5) Bugünlerde iklim krizinin en ağır bedelini ödeyen iki ülke var ABD ve Çin… Tehlikenin boyutları önümüzdeki bir kaç yılda tamamen anlaşılacak. Zaman kaybetmeden bir araya gelebilmeli.

6) Bütün dünya ülkeleri tüm güçlerini yenilenebilir enerji kaynaklarına rüzgâr ve güneş olmak üzere yönlendirmelidirler.

7) Bugüne kadar dünyayı hoyratça sömüren Kapitalizm ve pek çok ülkeyi sömüren Emperyalizm yok olmalıdır.

8) Küresel bir açıklama; 14 bin bilim insanının iklim değişikliğine karşı uyarısı “İnsan ırkı büyük acılar çekecek.”

Ve bu uyarıyı yapan bilim insanları şu önerileri paylaştı:

a) Emisyonları azaltmak için küresel karbon fiyatı uygulanmalı.

b) Fosil yakıtlar aşamalı olarak kaldırılmalı ve sonunda yasaklanmalı.

c) Ormanlar ve sulak alanlar gibi karbon açısından zengin ekosistemleri restore etmek ve korumak.

9) Avrupa birliği “İklim kriziyle mücadele için 1 trilyon Euro harcayacak. Bu para; enerji ve suyun hoyrat kullanılmasına son vermek, plastiklerin yasaklanması, zehirli egzoz gazlarının bitirilmesi, ve enerji ihtiyacının yenilenebilir kaynaklardan karşılanması için değerlendirilecek.”

10) Ülkemize gelirsek: Meteoroloji genel müdürlüğü nün son verilerine göre ülkemizin yarıdan fazlası “şiddetli kuraklık” yaşıyor.

Şimdi sadece ülkemizdeki durumla ilgili haber başlıklarından bahsedeyim;

a) Uzmanlara göre ülkemizde “Olağanüstü bir kuraklık” yaşanıyor ve burada Manisa’daki Marmara gölü fotoğraflarını kullanıyor (Ben Manisa’da siyaset yaptığım günlerde o göle çok defa gitmiştim, yüreğim yanıyor).

b) Uzmanlar uyarıyor; ülkemizde şu anda 70 göl tamamen kurudu yer altı su seviyesi çok kötü durumda…
Dünyada su savaşları, ülkemizde ise şehirlerarası çok ciddi gerilimler olacak örnek İzmir’in içme suyunun büyük bir bölümü Manisa yer altı suları ile karşılanıyor. Bu da Manisa’nın tarımsal üretimine çok zarar veriyor.

Yazımın sonunda Türkiye yöneticilerine ve tüm siyasi partilerin yetkililerine sesleniyorum…

Barış önerim öncelikle sizlerden başlamalıdır. Küresel iklim krizi ve aşırı hava olaylarından en fazla kaybeden ülkemiz olacaktır. Daha şimdiden gerek orman yangınları, gerekse Karadeniz de ki bölgelere yağan aşırı yağmur sonucu (bir de ilgililerin duyarsızlığı) sonucunda ülkemizin ekonomisi şimdiden 100 milyarlarca liralık zarara uğradı.

Bilim insanları uyarıyor; küresel sıcaklıkların en fazla etkileyeceği bölge Akdeniz bölgesi olacaktır.

Burada elimde “Hangi ilde kaç Suriyeli yaşıyor?” isimli bir çalışma var:

Su sorunu en riskli bölge olan İstanbul’da 530 bin Suriyeli yaşıyor, (ancak Afrika’dan gelenlerle birlikte bu şehrimizde yaklaşık 5 milyonu aşan yabancı var) henüz Afganistan’dan gelenlerle ilgili bir veri yok.

Öngörüm yakında büyük bir su sıkıntısı olması sonucu; İstanbul ve ülkemiz için çok önemli olan turizmde kayıplarımız olacaktır.

Suriyelilerin en fazla yaşadığı kentlerdeki nüfusları:

İstanbul :530.000
Gaziantep : 455.000
Hatay : 436.000
Şanlı Urfa : 424.000
Maraş : 95.000
İzmir : 150.000
Bu iller kuraklığın en fazla etkilediği yerler…

İklim krizinin en fazla etkilediği şehirlerden birisi de İzmir. (Gediz nehri ve Büyük Menderes nehirleri kurumuş durumda.)

“Suriyeliler giderse ekonomimiz çöker” diyenler, iki yıl sonra neler düşüneceğinizi merakla bekliyorum!!!

Şimdi iktidar partisine sözüm; Devlet Su İşleri’nin ülkemizdeki pek çok barajları yapmış kadrosu belki Bodrum, belki de Marmaris te emeklilik geçirirken, kuraklık nedeni ile yağmur duasına çıkan din adamlarına görev veriyorsunuz. Bu kriz uzmanlara görev verilerek aşılır.

Son Afganistan olayları gösterdi ki, NATO kuvvetleri içi boş bir örgütmüş. Oradaki 75 bin çapulcunun meydan okuması karşısında kaçtı. Bence artık bu örgüt dünya barışına hizmet edemez. Türkiye ise NATO adına görev yaptığı bütün ülkelerden derhal çekilmelidir.

Siz de fikrinizi söyleyin!